Etiket: Yaşam

Prostat Kanserinde Yeni Nesil Tedavi!

Ülkemizde her 100 erkekten 12’sinin hayatının bir döneminde karşısına çıkabilen prostat kanseri son yıllarda giderek yaygınlaşıyor. Acıbadem Maslak Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Prof. Dr. Enis Özyar, erkeklerde en sık görülen ikinci kanser olan prostat kanserinde en önemli risk faktörünün yaş olduğunu belirterek “Prostat kanseri sinsice ilerlediğinden özellikle 45 yaşından itibaren PSA denilen kan testi ve rektal tuşe (parmakla muayene) yaptırmak hayati önem taşımaktadır. Ailesinde özellikle baba tarafında prostat kanseri olanların bu muayeneleri 40 yaşından itibaren yaptırması gerekir” diyor. Tedavide son yıllarda teknolojideki hızlı ilerlemeler sayesinde başarı şansının arttığını söyleyen Prof. Dr. Enis Özyar, kişiye özel tedavi planı ile tümörün 12’den vurulup, çevre organlara zararının önlenebildiğini vurguluyor. Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Prof. Dr. Enis Özyar, prostat kanserinde yeni nesil tedavi yöntemini anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.  

Ülkemizde son yıllarda görülme sıklığı artan prostat kanserinde, genetik faktörler ve ilerleyen yaşın yanı sıra kolestrolden zengin batı tipi beslenme, fazla kilo, hareketsizlik, sigara ve alkol gibi sağlıksız yaşam alışkanlıkları önemli risk faktörleri olarak karşımıza çıkıyor. Erkeklerde akciğer kanserinden sonra en sık görülen ikinci kanser olan prostat kanserinde erken tanı büyük önem taşırken, buna karşın toplumumuzda gerek muayene şekli gerekse yapılacak tedavilerin cinselliğe zarar verebileceği kaygısı erken tanıyı önlüyor. Acıbadem Maslak Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Prof. Dr. Enis Özyar, istatistiklere göre yılda yaklaşık 30 bin erkeğe prostat kanseri tanısı konulduğunu, günümüzde her 100 erkekten 3’ünün bu kanserden dolayı hayatını kaybettiğini belirterek şöyle konuşuyor: “Prostat kanseri için tüm erkekler risk altında olup, yaş arttıkça görülme sıklığı artmaktadır. Tümör sinsice ilerlediğinden dolayı; özellikle 45 yaşından itibaren, kanda bakılan ve prostat kanserini işaret eden PSA testinin yaptırılması erken evrede teşhis konulması açısından son derece önemlidir. Ailesinde özellikle baba tarafında prostat kanseri olanların da bu muayeneleri 40 yaşından itibaren yaptırması gerekir.”

 

Bu şikayetlerle ortaya çıkabiliyor!

Erken dönemde herhangi bir yakınmaya yol açmayan prostat kanseri ileri evrelerde ise tümör kitlesinin idrar yollarına bası yapması nedeniyle idrar yapmada zorlanma, idrar akışında zayıflama, sık sık idrara çıkma, idrar torbasını tam olarak boşaltamama, ağrılı idrar ve idrar/menide kan gelerek kendini belli ediyor. Ancak bu bulguların ve her yükselen PSA’nın da tümör anlamına gelmediğini buna karşın PSA’yı çok üretmeyen saldırgan kanserler de olduğunu belirten Prof. Dr. Enis Özyar bu nedenle PSA değeri ne olursa olsun prostat dokusunda sertlik bulunması halinde gerekli görüntülemelerden sonra mutlaka biyopsi yapılması gerektiğini söylüyor.

 

Her tedavi seansında yer değiştiren prostata tam isabet!

Prostat kanserinin erken evrelerde cerrahi ve radyoterapi ile başarıyla tedavi edilebildiğini, ileri evrelerde ise hormonal tedaviler ve yeni sistemik tedaviler uygulandığını kaydeden Prof. Dr. Enis Özyar, günümüzde teknolojideki hızlı ilerlemeler sayesinde yeni nesil tedavi yöntemleri ile çok başarılı sonuçlar alınabildiğini vurguluyor. Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Prof. Dr. Enis Özyar, tedavide bağırsak hareketleri ve idrar torbasındaki idrar miktarı ile yer değiştiren prostata tam isabet eden ve çevre organlara vereceği hasarı büyük ölçüde önleyen yöntemi şöyle anlatıyor: “MRIdian ya da bilinen adıyla MR Linak son yıllarda yaygın olarak kullanılmaya başlanan bir radyoterapi yöntemidir. Radyoterapi cihazı içine entegre edilmiş Manyetik Rezonans (MR), tümörü anlık ve net olarak görüntülerken, prostatın daha iyi görülmesini ve çevre organların daha iyi korunmasını sağlar. Her tedavi seansı öncesi alınan MR görüntüleri ile tedavi planlaması yapılıp, kişiye özel tedavi planı ile hedefin ışınlanma başarısı artarken, çevre organlara daha az zarar verilir.”

 

Erken evrede tek başına tedavi yöntemi!

MRIdian yönteminin prostat kanserinin yanı sıra birçok kanserin tedavisinde etkili olduğunu belirten Prof. Dr. Enis Özyar “Bu yöntem prostat kanserinde farklı durumlarda kullanılır. Erken sınırlı evrede 5 fraksiyonluk, gün aşırı uygulanan tedavi ile 1.5 haftada tedavi tamamlanır. Geçmişte uygulanan 1.5-2 ayı bulan tedaviler yerine hastanın daha az hastaneye gelmesini sağlar. Ameliyatlı hastalarda 25-33 seans süren tedavilerde kullanılır. Ayrıca eğer vücutta kemik, böbreküstü bezi, lenf nodu gibi sınırlı bölgelerde hastalık varsa kısa süreli (1-5 seans)  tedavi ile başarı sağlanabilirr” diyor. Prof. Dr. Enis Özyar, Radyasyon Onkoloğuna bir cerrah titizliğiyle ışınlama yapma imkanı sunan MRIdian’ın erken evrelerde tek başına tedavi yöntemi olduğunu söylüyor. 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Kanserde hızlı tanı, etkin tedavi dönemi

Kanser tanı ve tedavisinde her geçen yıl önemli gelişmeler kaydediliyor. Moleküler patoloji alanındaki gelişmeler sayesinde artık kansere hızlı tanı konmasının yanı sıra aynı zamanda hangi ilacın, hangi tedavinin hastada etkili olacağı konusunda da bilgi sahibi olunduğunu söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi Patoloji Uzmanı Prof. Dr. Zafer Küçükodacı, “Patolojinin kanser hastasının tedavi yönetimine önemli katkıda bulunduğu bir diğer alan ise ameliyat sırasında uygulanan frozen yöntemidir. Bu yöntem sayesinde ameliyat sırasında hastadan alınan doku, hızlıca dondurulduktan sonra kesit alınıp mikroskop altında incelenerek 10-15 dakika gibi kısa bir sürede tanı konuyor ve ameliyatı yapan doktora bilgi verilebiliyor. Böylece ameliyatı yapan cerrah tarafından ameliyatın gidişatı da bu bilgiye göre belirlenebiliyor” açıklamasında bulundu.

Patolojinin sadece kanser tanısının konduğu değil, hastalığın tedavisine ve nasıl seyredeceğine yönelik de pek çok testin yapıldığı bir branş olduğunu belirten Anadolu Sağlık Merkezi Patoloji Uzmanı Prof. Dr. Zafer Küçükodacı, “Günümüzde kanserde kullanılan, hedefe yönelik tedavi yöntemlerinin her geçen gün artması patolojinin kanser tedavisindeki yerini ve önemini de artırdı. Akıllı ilaçların, sadece bu ilaçlardan fayda görecek kanser hastalarında kullanılması gerekiyor. Bu hastalar ise patolojide yapılan birtakım moleküler testler ile belirlenebiliyor” dedi. 

Ameliyat sırasında 15 dakikada tanı

Normalde bir dokunun mikroskop altında incelenebilecek hale gelmesi için hastadan alınan dokuların, “doku takibi” denen bir işlemden geçmesi gerektiğini vurgulayan Patoloji Uzmanı Prof. Dr. Zafer Küçükodacı, “Bu işlem yaklaşık 12-16 saatlik bir süreç gerektiriyor. Normalde hastadan doku alındıktan 12-16 saatlik bir süre sonra ilk mikroskobik incelemeyi yapabiliyoruz. Frozen yönteminde ise 15 dakikalık bir süre içerisinde doku donduruluyor, kesit alınıyor, boyanıyor ve değerlendirilip tanı konuyor. Nadir durumlarda bu süre biraz daha uzuyor ama genellikle 15 dakika içerisinde işlemi tamamlamış, tanı koymuş ve cerraha ameliyatın nasıl devam edeceğiyle ilgili karar vermesinde konsültan olarak yardımcı olmuş oluyoruz” diye konuştu.

Vakaların yüzde 90’ına 24-36 saat içerisinde tanı konuluyor

Uluslararası standartlara göre patoloji raporu için kabul edilen ideal sürenin bir hafta ile 10 gün arasında olduğunun altını çizen Patoloji Uzmanı Prof. Dr. Zafer Küçükodacı, “Sonrasında yapılacak moleküler testler için de benzer bir süre öngörülüyor. Ancak biz vakalarımızın yüzde 90’dan fazlasına 24-36 saat içerisinde tanı koyuyoruz, ki bunların önemli bir kısmı kanser tanısı. Özellikle kanser hastalarında patoloji raporunun kısa sürede sonuçlanması, tedavinin de kısa sürede başlamasını sağladığı için önemli. Kanser tanısı koyduktan sonra ise, doğru ve etkin tedaviyi belirlemek için gerekli olan moleküler testleri de bir gün ile en fazla bir hafta gibi kısa bir süre içerisinde sonuçlandırıyoruz” şeklinde konuştu.

Frozen, ameliyat sırasında uygulanan bir tanı yöntemidir

Frozen veya “Frozen Kesit” yönteminin ameliyat sırasında gerçekleştirilen bir tanı yöntemi olduğunu söyleyen Prof. Dr. Zafer Küçükodacı, “Patoloji pratiğinde yer alan en zor ve özellikli işlemlerdendir. Ameliyat esnasında tümör dokusundan alınan örnek, patolog tarafından mikroskobik olarak değerlendirilip 15 dakika gibi kısa bir sürede ameliyatı yapan cerraha sonuç bildirilir. Ameliyatı yapan cerrah ile birebir görüşerek, cerrahın yapacağı ameliyatı bizim vereceğimiz cevabın nasıl değiştireceğini, tümörün hangi özelliğinin önemli olduğunu öğrenip, bize verilen numune üzerinde kısa sürede bu değerlendirmeleri yapıp, sonucu kendileri ile paylaşıyoruz ve bu cevaba göre ameliyatın şekli belirleniyor. Bu nedenle, frozen işlemi tümör ameliyatlarında ameliyatın şeklini belirlemek için cerrah ile patolog arasında gerçekleştirilen bir fikir alışverişi, bir konsültasyondur” dedi.

Ameliyat sırasında konulan tanı ile ameliyatın seyri değişebiliyor

Tümör ameliyatlarında en önemli noktalardan birinin tümörün güvenli bir cerrahi sınır ile çıkarılması olduğuna dikkat çeken Patoloji Uzmanı Prof. Dr. Zafer Küçükodacı, “Bu tümörün daha sonra lokal nüks riski, tümör bölgesinde tekrarlaması açısından önemlidir. Geride tümör dokusu kalmadığından emin olmak için frozen ile cerrahi sınırların değerlendirilmesi yapılır. Kanser ameliyatlarında bir diğer önemli nokta da tümöral kitlenin çıkarılmasına, lenf nodlarının da ameliyatla alınmasının eklenip eklenmeyeceğidir. Kanser ameliyatlarında tümör dokusu ile bölgesel lenf nodlarının da çıkarılması gerekebilir. Örneğin, meme kanseri ameliyatlarında, koltuk altı lenf nodlarının çıkarılması kararı genellikle ameliyat sırasında yapılan frozen ile verilir. Kanserin ilk yayıldığı lenf nodu olan sentinel lenf nodunda metastaz olmadığı görülürse diğer lenf nodları çıkarılmaz. Bu durum, hastanın sonraki yaşam kalitesi ve konforu açısından önemlidir. Ameliyat öncesi kesin tanısı konamamış hastalarda, ameliyat sırasında kısa sürede vereceğimiz tanı ile ameliyatın şekli ve büyüklüğü tamamen değişebilir. İyi huylu bir tümörde sadece bu tümöral kitlenin çıkarılması yeterli olmakta iken, kanser olduğunu söylediğimizde çok daha kapsamlı bir ameliyat yapılabilir. Ameliyat sırasında bazen, tümörün neden olduğu beklenmedik bir tablo ile karşılaşılabilir. İşte böyle durumlarda da ameliyatın şekline frozen tanı ile yön verilir” dedi.

Bir hafta içerisinde tümörlerin moleküler özellikleri analiz edilip uygun tedavi belirlenebiliyor

Hızlı tanı konmasında kullanılan cihazların modern olması kadar çalışan ekibin bilgi ve deneyiminin de önemli olduğunun altını çizen Patoloji Uzmanı Prof. Dr. Zafer Küçükodacı, “Kanser hastalarında yaptığımız moleküler testler için kullandığımız yeni nesil sekanslama (NGS) ile bir hafta gibi kısa bir sürede çok sayıda gen bölgesindeki mutasyonların analizi yapılabiliyor. Kanserlerin moleküler özelliklerinin tespit edilmesi, bu moleküler değişikliklere yönelik akıllı ilaçlar olarak bilinen hedefe yönelik ilaçların kullanılmasını da beraberinde getirmiştir. Bu ilaçların etkin ve uygun hastalarda kullanılması patolojide yapılan bu moleküler testler sayesinde olmaktadır” şeklinde konuştu.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

EA, Immortals of Aveum için 6 dakikayı aşan bir oynanış videosu yayınladı

EA Originals’ın büyü tabanlı yeni oyununun kahramanı Jak’ın büyü gücünü kullanarak düşmanlarını nasıl alt ettiğini gözler önüne seren fragman ile oyuncuların heyecan kat sayısı yükseliyor

13 Nisan’da heyecan verici bir fragmanla oyuncularla buluşan, EA Originals’ın ve Ascendant Studios’un aksiyon ve büyü dolu FPS oyunu Immortals of Aveum, yepyeni, 6 dakikadan fazla oynanış görüntüsüne sahip bir video ile karşınızda!

Oyun hakkında birçok detayı keşfedeceğiniz oynanış videosunu izlemek için buraya tıklayabilir; yeni ekran görüntüleri ve yapımcı fotoğrafları içinse bu bağlantıyı takip edebilirsiniz.

Oynanış videosunda oyunun kahramanı Jak’ın Rasharnian güçlerine karşı olan savaşını izleyecek ve bu sırada büyü gücünün tüm etkilerini gözlemleyebileceksiniz. Mavi büyü Force (Güç), Yeşil büyü Life (Yaşam) ve Kırmızı büyü Chaos (Kaos) Jak’ın kullanabileceği üç farklı gücü temsil ediyor. Oyuncular, Jak’ı; mühürler, yüzükler, totemler ve daha fazlası aracılığıyla kişiselleştirerek çatışma stillerini kendilerine göre şekillendirebilyorlar.

Unreal Engine 5.1 ile tasarlanan ilk oyunlardan biri olma özelliğini taşıyan Immortals of Aveum, motorun son versiyonu ile gelen ¨dinamik Lumen aydınlatma¨ özelliğinden ve yüksek poligon sayılarının performansı düşürmesini engelleyen Nanite teknolojisinden faydalanıyor. Ascendant Studios’un bu güçlü motoru nasıl kullandığını stüdyonun yeni blog paylaşımında inceleyebilirsiniz.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Samsung’un 2023 Neo QLED TV Serisi, Carbon Trust’tan ‘Düşük Karbon’ sertifikası almaya hak kazandı

Global TV endüstrisinde sahip olduğu pazar payıyla 17 yıldır dünya lideri olan Samsung, geleceğin teknolojilerini çevre dostu çözümlerle buluşturma konusunda önemli bir adım attı. Samsung 2023 model NEO QLED TV serisi, karbonsuz geleceğe geçişin hızlandırılması misyonuyla hareket eden Carbon Trust kuruluşu tarafından ‘Düşük Karbon (CO2)’ sertifikasını almaya hak kazandı.   

Samsung’un 2023 Neo QLED TV serisinde yer alan altı modeli, Carbon Trust tarafından verilen ‘Düşük Karbon (C02)’ sertifikasını almaya hak kazandı. Bu sertifika, karbon ayak izi bir önceki yıla göre daha düşük olan ürünlere veriliyor. ‘Düşük Karbon (CO2)’ sertifikası, bir ürünün karbon ayak izini ölçerken, tüm yaşam döngüsünü dikkate alıyor. Sertifika, ürünün karbon ayak izinin yıl bazında ne kadar azaldığını ortaya koyarken, uluslararası standartlara göre ürün yaşam döngüsü boyunca salınan sera gazı miktarı da değerlendiriliyor.

İngiltere merkezli uluslararası iklim danışmanlığı kuruluşu Carbon Trust tarafından verilen karbon ayak izi sertifikaları sera gazı salınım miktarının değerlendirilmesinden sonra veriliyor. Değerlendirmede uluslararası standartlar kullanılarak ürünün üretiminden atık haline dönüşmesine kadar devam eden ürün yaşam döngüsünün tamamı dikkate alınıyor. 

Hem Neo QLED 8K TV hem de Neo QLED 4K TV modelleri Düşük Karbon (CO2) sertifikası kazandı

Samsung’un 2023 Neo QLED TV modelleri, önceki modellere kıyasla kullanım esnasında enerji tüketimini azaltma konusundaki çalışmalarına istinaden bu sertifikayı almaya hak kazandı. Sertifika almaya hak kazanan altı model, üç Neo QLED 8K ve üç Neo QLED 4K ekrandan oluşuyor. Samsung, sürdürülebilirlik çalışmalarının kapsamını genişletmeye devam ederken, bu yıl 20’den fazla ürün modelinde de karbon ayak izi sertifikası almayı hedefliyor. Samsung’un yeni QLED, Crystal UHD ve OLED TV modellerinin yanı sıra monitörler ve tabela ürünlerinde de benzer sertifikaların alınması amaçlanıyor. 

Samsung, ilk ‘Düşük Karbon (CO2)’ sertifikasını Neo QLED TV Serisi ile 2021’de aldı  

Samsung Neo QLED TV, 2021 yılında 4K ve daha yüksek çözünürlüklü TV’ler kategorisinde bu sertifikayı alan ilk ekran olmuştu. QLED, Cyristal UHD ve Lifestyle TV serilerinden 11 farklı model ile 6 monitör dâhil, Samsung’un 2022 model ürün serisinden 16 farklı ürün de 2022 yılında sertifika aldı. 

Samsung Electronics Görsel Ekran Bölümü Başkan Yardımcısı Seokwoo Yong, konuyla ilgili şunları söyledi: 

“Samsung’un sürdürülebilirlik misyonunun güvenilir bir kuruluşun onayını alması mutluluk verici. Bu motivasyonla biz de ürünlerimizi gezegenimizin geleceğini düşünerek geliştirmeye devam edeceğiz. Dünyanın en büyük TV üreticisi olarak sektörümüze rol model olma sorumluluğunu taşırken, teknolojilerimizi olumlu anlamda değişim yaratmak için kullanmaya devam edeceğiz.” 

17 yıldır aralıksız bir biçimde pazar payı bakımından dünya TV endüstrisinin lideri olan Samsung, çevreci ürün ve uygulamaları ekran modelleri özelinde geliştirmeye devam ediyor.  Samsung’un 2023 TV serileriyle ilgili daha fazla bilgi için samsung adresini ziyaret etmek mümkün. 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Bulutta veri koruma için en iyi 3 uygulama

“Küresel Veri Dünyası” giderek büyüyor. IDC, 2026 yılına kadar dünyadaki veri hacminin yine iki katına çıkacağını öngörüyor. Çoğu işletme operasyonlarını dijitalleştirirken, daha stratejik iş yükleri oluşturmaya ve giderek daha fazla veri yaratmaya devam ediyorlar. Dolayısıyla işletmelerin başa çıkması gereken veri miktarı katlanarak artıyor. Bu nedenle ölçeklenebilirlik, esneklik ve uygun maliyetli depolama gibi önemli avantajlar sunacağından, ayrıntılı bir strateji temelinde buluta geçmek oldukça önemli.

Bu durumun sürdürülebilir olmayacağını ifade eden  Veeam  Ürün Stratejilerinden Sorumlu Kıdemli Direktör, Rick Vanover konuyla ilgili şunları aktarıyor: “Gartner, genel bulut hizmetlerine yönelik son kullanıcı harcamalarının bu yıl 592 milyar dolara ulaşarak 2022 yılına göre yüzde 21’lik bir artış göstermesini bekliyor. Hızlı “lift and shift” geçişleri, modern veri koruma için en iyi uygulamaların takip edilmediği anlamına geliyor. Bu hızlı büyüme ve geçiş, kurumsal düzeyde bazı endişelere yol açıyor. Bulut Güvenliği Birliği’nin (CSA) raporuna göre şirketlerin %96’sı hassas bulut verileri için yeterli güvenliğe sahip olmadıklarını söylüyor – yani bu yolculukta kat etmemiz gereken uzun bir yol var.” 

Rick Vanover buluttaki verilerini korumak isteyen işletmeler için şunları öneriyor: 

Verinizi Tanıyın

Bir sorunu çözmek için ilk adım neyle karşı karşıya olduğunuzu bilmektir.   Herhangi bir şeyi korumadan önce kimin neyi nerede depoladığını bilmeniz gerekir. İşletmedeki herkes aynı hesapları mı kullanıyor? Öyleyse, bu noktada bir hata olmadığından emin olmak için BT ekiplerinin genellikle dedektif gibi davranması ya da işletme genelinde bir inceleme yapması yerinde olur. Tehditleri tespit etmek için mali tabloları ve kuruluş genelinde bulut maliyetlerini içeren faturaları incelemek gerekebilir.

Çoğu kuruluşun sakladığı veri miktarı, ister şirket içinden taşınmış ister başlangıçta bulutta depolanmış olsun, bir araya getirildiğinde çok büyüktür. Doğası gereği istifçi olan insanlar, dijital dünyada da bu özelliklerini yansıtırlar. Buluttaki “sanal depo” sonsuz veri depolama kapasitesine sahip olsa da tüm verilerin yerini tespit etmek yalnızca işin yarısı olduğundan, hangi verilerin görev açısından kritik ve hassas olduğunu bilmek için bu verileri sınıflandırmak gerekir. Otomatik veri sınıflandırma motorları sıralama ve düzenleme yapmanıza yardımcı olabilir – bu sayede her şeyi en üst düzeyde korumaya çalışmazsınız. Bulutta tam olarak neyi depoladığınızı (ve nerede depoladığınızı) bildikten sonra, verilerin nasıl güvende olduğunu değerlendirmeye başlayabilirsiniz.

Kuruluşlar, verileri buluta taşımak için düşük bir giriş engeliyle karşılaştığından, ekipler gerekli olan güvenlik ve ağ süreçlerine öncelik vermemiş olabilir – geçiş çok hızlı gerçekleştiyse bu durum kolayca ortaya çıkabilir. Aynı şekilde, güvenliğin sağlanması açısından bulut tamamen farklı bir ortam olduğundan, bazı şeyler genellikle gözden kaçırılabiliyor – her zaman şirket içi ortamda bulunmayan çok sayıda yeni hizmet türü var ve bunların birçoğunun saldırı veya kesinti durumunda korunması ve kurtarılması gerekiyor. Bunlara örnek olarak bulut depolama alanındaki kodlar, diğer bulut hizmetlerinden yararlanan uygulamalar ve bulutta sağlanan API’ler verilebilir. 

Sorumluluklarınızı bilin

En önemli sorunlardan biri, işletmelerin bulutta güvenlik ve veri koruma konusunda tam olarak nelerden sorumlu olduklarının farkında olmaması. Özellikle bulut güvenliğinin üzerine inşa edildiği paylaşılan sorumluluk modeline ilişkin farkındalık oldukça düşük. Bu durum, kurumların kendi sorumlulukları olmasına rağmen belirli güvenlik önlemlerinden sağlayıcının sorumlu olduğunu düşündüklerini gösteriyor. Aslında bulut sağlayıcısına bağlı olmakla birlikte, genellikle sağlayıcı altyapının ve onu barındıran fiziksel tesislerin güvenliğinden sağlayıcı sorumludur. Ancak uygulamaların, verilerin ve ortama erişimin güvenliğini sağlamak kullanıcının sorumluluğundadır.  

Pratikte bu, işletmelerin ihlal veya kesinti durumunda bulutta depolanan tüm kritik ve hassas verilerin yedeklerine sahip olduklarından emin olmaları gerektiği anlamına gelir. En iyi uygulama, farklı ortamlarda olmak üzere birden fazla yedeğe sahip olmak (örneğin bir şirket içi ve bir bulut yedeği) ve en az bir kopya şirket dışında, çevrimdışı ve değişmez olmak üzere veri kopyalarının farklı ortamlarda bulundurulmasıdır. 

İşletmenin diğer temel güvenlik sorumluluğu ise erişim ve ayrıcalıkların kontrol edilmesidir. Buluttaki her kullanıcının “God Mode”a erişimi varsa, herhangi bir ihlal yıkıcı olacaktır. Benzer şekilde, koruma ve provizyon gibi birden fazla farklı işlevi yerine getirmek için tek bir hesap kullanıldığında da durum aynıdır. Burada en iyi çözüm, işletme genelinde birden fazla hesabın kullanılmasını sağlamak, hesaplar ve abonelikler arasında erişim ve kimlik yönetimini doğru bir şekilde uygulamaktır; böylece bir güvenlik ihlali durumunda hata etki alanını kolayca ortadan kaldırabilirsiniz. Ayrıca kullanıcı düzeyinde, herkesin yalnızca ihtiyaç duyduğu kaynaklara ve ortamlara erişebilmesi için bulut ortamında “asgari ayrıcalık” ilkesine uyulduğundan emin olun.

Maliyet-Etkin olduğunuzdan emin olun 

Büyük olasılıkla, yukarıdaki iki ilkenin hayata geçirilmesi çoğu işletme için önemli bir çalışma olacaktır. Ancak iyi haber şu ki, bunu yapmak için gerekli olan başlangıçtaki zorlu süreç bir sonraki aşamada aynı ölçekte tekrarlanmayacaktır. Yine de bulut ortamını uzun vadede sağlıklı ve uygun maliyetli tutabilmek için bulut veri hijyeni süreçlerine sahip olmak önemlidir.

Ayrıca, veri yaşam döngünüzün sağlıklı bir şekilde işlediğinden emin olmalısınız. Bu olmadan, başlangıçta atılan doğru adımlar zaman içinde etkisiz ve pahalı hale gelecek, işletme yanlış verileri yanlış şekillerde depolamak ve korumak için para harcayacaktır. Verinin bulutta doğru depolama platformunda olması gerekir ve yaşam döngüsü süresince bu platform mutlaka değişecektir. Örneğin, veri blok kaynaktan nesne depolamaya, oradan da arşiv depolamaya geçebilir. Bunlarla ilişkili maliyetler değişkendir, bu nedenle verileri verimsiz yollarla depolamadığınızdan (veya yedeklemediğinizden) emin olun.

Bunlar, bulut bilişim ve depolama maliyetleri için nihai “fatura şokundan” kaçınmak için gereken küçük adımlardır. Bu maliyetler basit verilerin ötesinde API maliyetleri, veri çıkışı (aktarımı) ve daha fazlasını içerir. İşletmelere her zaman, maliyetlerin birikmesini önlemek ve harcamaların beklentilerle eşleşmesini sağlamak için takip ettikleri yerleşik bir “bulut ekonomik modeline” sahip olmalarını öneririm. Buna gerçek hayattan şu örnek verilebilir; bir ışığı açık bırakırsanız ya da artık kullanmadığınız bir aboneliği iptal etmeyi unutursanız, aylık faturalarınız beklenenden daha yüksek gelecektir. Bu durum kurumsal bir bulut ortamında gerçekleşirse, toplam fatura dudak uçuklatabilir.  

İşletmelerin (ve dünyanın) depolanan veri miktarı önümüzdeki beş yıl içinde artmaya devam ettikçe, bulut bu verilerin yönetilmesinde yapbozun hayati bir parçası olacak. İşletmelerin, verilerini depolama ve korumanın ötesine geçerek; bunları kullanmanın ve böylece kendi kurumları ve müşterileri için değer yaratmanın yollarını aramaları gerekiyor. Bunun için daha fazla çeviklik sağlayacak şekilde yeniden düzenleme yapılması gerekiyor, ancak bu aynı zamanda işletmenin “her duruma” hazırlıklı olması anlamına da geliyor. En iyi uygulamaların değişmesi kaçınılmaz olduğundan, dinamik bir yapıya sahip olan bulut bilişim de gelişmeye devam edecektir. İşletmeler hem bulutta hem de şirket içinde veri odaklı hale gelirlerse, gelecekte karşılarına çıkacak her şeye hazır olacaklardır.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Vaillant, Self Servis Uygulaması

Yarını bugünden düşünen Vaillant, Satış Sonrası Hizmetler sürecindeki müşteri deneyimini Self Servis Uygulaması ile ileriye taşıyor. Vaillant müşterileri; servis talebi oluşturma, cihaz geçmişi ve sözleşme görüntüleme gibi hizmetlere günün her anı Self Servis Uygulamasından ulaşabiliyor.

Şofben ve kombinin mucidi Vaillant, son teknoloji ile geliştirdiği yenilikçi ürünlerinin yanı sıra “müşteri deneyimine” yatırıma devam ediyor. Müşteri memnuniyetinde mükemmelliği hedefleyen Vaillant Türkiye, dijitalleşme çalışmaları kapsamında, Satış Sonrası Hizmetlerde devrim niteliğinde projelere imza atıyor. Vaillant Türkiye, bu kapsamda hayata geçirdiği Self Servis Uygulaması ile kullanıcılarının servis hizmetine dijital ortamda da 7/24 kolaylıkla ulaşmasını sağlıyor. 

Satış Sonrası Hizmetler alanında birçok ilke imza attıklarını belirten Vaillant Group Türkiye Satış Sonrası Hizmetler Direktörü Zeki Kalaycılar, “Ürün ve marka kalitemizin ötesinde Satış Sonrası Hizmetlerde de fark yaratıyoruz. Teknolojinin sunduğu avantajları doğru kullanıp müşteri deneyimini daha ileriye götürebileceğimiz çalışmalara odaklanıyoruz. Tasarruf, uzun ömür, yüksek sıcaklıkta su konforu ve uzaktan erişim gibi faydalar sağlayan ürünlerimizin yanı sıra satış sonrası destek ağı ile de kullanıcılarımızın yaşam konforunu artırıyoruz. Bu alandaki yatırımlarımıza devam edeceğiz” dedi. 

Self Servis Uygulaması sayesinde kullanıcılar, uygulama alanına giriş yaptıktan sonra; sahip oldukları cihazların model ve seri numarası, adres bilgileri, geçmiş dönem almış olduğu bakım/arıza servisleri, cihaza ait garanti bitiş tarihleri, bakım hakkı gibi bilgileri kontrol edebiliyor. Uygulama ile kayıtlı cihazlarına bakım, arıza kaydı oluşturabiliyor, ek garanti sözleşmesi ya da bakım satın alabiliyor. Ayrıca kullanıcılar, servis oluşturma sırasında tüm uygun gün ve saat aralıklarını ekranda görüntüleyerek kendilerine en uygun zaman aralığına servis kaydı oluşturma imkânı buluyor. Vaillant müşterileri, Self Servis uygulamasının sunduğu kolaylıklara Vaillant internet sitesinde bulunan “servis hizmetleri” bölümünden ulaşabiliyorlar.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı