Etiket: Sağlık

Dikkat! Yolculuk yapılacak bölgeye göre sağlık problemleri yaşayabilirsiniz

Yolculuk yapılan yere, yolculuk şekline ve gidilen yerde yapılan aktivitelere bağlı olarak sağlık problemlerinin ortaya çıkabileceğini belirten uzmanlar, tatil için başka ülkelere seyahat edeceklerin temkinli olması gerektiğini ifade ediyor. Yolculuk yapacakların ishal, AIDS, sıcak çarpması ve böcek ısırmaları gibi sağlık sorunları ile karşılaşabileceklerini vurgulayan Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Dilek Leyla Mamçu, seyahatlerde sadece kaynatılmış veya kapalı ambalajlardaki suların tüketilmesini, kesinlikle bir başka kişiyle aynı enjektörün kullanılmamasını, ısırılma riskine karşı bölgede yaşayan hayvanlardan uzak durulmasını tavsiye ediyor.

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Dilek Leyla Mamçu, bayram tatili öncesi seyahat edecekleri, seyahat hastalıklarına karşı uyardı.

Sıcak çarpması ve böcek ısırığına dikkat!

Seyahat hastalıklarının yolculuk yapılan yere, yolculuk şekline ve gidilen yerde yapılan aktivitelere bağlı olarak ortaya çıkan sağlık problemleri olduğunu belirten Dr. Dilek Leyla Mamçu, sözlerine şöyle devam etti:

“En çok görülen seyahat hastalıklarını mikrobik hastalıklar, yolculuğa bağlı hastalıklar ve seyahat şekline, gidilen yere ve aktivitelere bağlı hastalıklar olarak sınıflandırabiliriz. Mikrobik hastalıklar, turist ishalleri, sıtma, sarılık ve AIDS’i içeriyor. Zaman farkı sonucu ortaya çıkan sersemlik hali ve uzun süreli hareketsizliklere bağlı emboliler de yolculuğa bağlı hastalıklar olarak öne çıkıyor. Seyahat şekline, gidilen yere ve aktivitelere bağlı hastalıklar kategorisinde ise sıcak çarpması, yükseklik hastalığı, dekompresyon hastalığı (vurgun), böcek ısırmaları ve donmalar bulunuyor.”

Kaynağı bilinmeyen sular tüketilmemeli

Sağlıklı olabilmek için ellerin sıklıkla su ve sabunla yıkanmasını öneren Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Sadece kaynatılmış veya kapalı ambalajlardaki suları tüketmek olası risklerin önüne geçilmesinde fayda sağlayacaktır. Musluk suyu, doğal kaynak suyu ve hangi suyla yapıldığı bilinmeyen buzlu içeceklerden uzak durulmalı. Eğer içmek zorunda kalınacağı düşünülüyorsa filtre veya iyot tabletleri kullanılabilir” dedi.

Pişmemiş besinlerin kabuğu mutlaka soyulmalı

Sadece pişirilmiş yiyeceklerin tüketilmesi gerektiğine dikkat çeken Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Eğer pişmemiş sebze veya meyve yemek zorunda kalınırsa mutlaka kabuğu soyulmalı. ‘Kaynatın, pişirin, soyun veya unutun gitsin” kuralı unutulmamalı. Isıtma önlemleri seyahatten önce, seyahat esnasında ve seyahatten sonra önerildiği şekilde alınmalı. Mantar ve parazit enfeksiyonlarından korunmak için ayakları temiz ve kuru tutmakta fayda var. HIV ve diğer cinsel yollarla bulaşan hastalıklara karşı dikkatli olunmalı” dedi.

Yüzmek için tatlı su yerine tuzlu su tercih edilmeli

Seyahat edilen yerlerde hastalıklardan korunmak için sokaklarda satılan yiyecek ve içeceklerin tüketilmemesi gerektiğini kaydeden Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Pastörize edilmemiş süt ve süt ürünleri tüketilmemeli. Her şeyden önemlisi hiç kimseyle aynı enjektör kullanılmamalı. Özellikle kedi, köpek, maymun gibi hayvanlarla temastan kaçınılmalı ve ısırılma ya da yaralanma halinde hemen tıbbi uzmanlara başvurulmalı. Tatlı sularda yüzmekten kaçınılmalı çünkü tuzlu sular her zaman daha güvenlidir” şeklinde tavsiyelerini paylaştı.

Seyahatte yardım çantası bulundurmakta fayda var

Tatile çıkarken uzun kollu gömlek, uzun pantolon ve şapka gibi kıyafetlerin de bavula konulmasını öneren Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Vücuda ve giysilere sürmek için sinek kovucu losyonlar, haşerelere karşı aerosol sprey, ishal ilacı, portatif su filtreleri ve iyot tabletleri, güneş kremi, güneş gözlüğü, reçeteli tüm ilaçlar ve ihtiyaç duyulabilecek diğer ilaçlar da mutlaka bavulda bulundurulmalı. Bunlarla birlikte yara bandı, antiseptik solüsyon, bandaj, steril sargı bezi, yumuşatıcı bir göz damlası, alerji kremleri, basit bir ağrı kesici, termometre, steril enjektör, şeker–tuz solüsyonları bulunan bir ilk yardım çantası da hazırlamak seyahatte fayda sağlayacaktır” dedi.

Sıtmanın kuluçka süresi 1 yılı bulabilir

Tatil dönüşü de dikkat edilmesi gerekenler olduğunu söyleyen Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Sıtmanın kuluçka süresinin 1 yılı bulabildiği unutulmamalı. Ateş, nezle hali, terleme, üşüme gibi şikayetlerle başlayabilir. Doktora yapılan seyahatten söz edilmeli. Sıtma dışında gidilen ülkenin mikrobik yapısına ve vücudunuzun bağışıklık durumuna bağlı olarak ülkemizde görülmeyen pek çok tropikal hastalığın ortaya çıkabilir. Böcek ve sinek ısırmalarıyla dang hastalığı, sarı humma ve veba; yiyecek ve içeceklerle kolera, Hepatit A, sistosomiyazis ve tifo; kişiden kişiye Hepatit B ve HIV gibi hastalıklar bulaşabiliyor” uyarısında bulundu.

Aşılar seyahatten 4-6 hafta önce yapılmalı

Dr. Dilek Leyla Mamçu, gidilen bölgeye, kalınacak süreye, kişinin bağışıklık durumuna ve o anda mevcut salgın hastalık durumuna göre sağlık otoritelerinin önerdiği aşılar olduğunu hatırlattı ve sözlerini şöyle tamamladı:

“Hepatit A veya Immun globulini, Hepatit B, özellikle Sahra-altı Afrika ülkelerine seyahatlerde meningokokal menenjit, sarı humma, vahşi veya evcil hayvan temas olasılığı varsa kuduz, tetanos-difteri-kızamık, tifo ve Japon Ensefaliti gibi aşıların konunun uzmanları tarafından ve etkili olabilmesi için seyahatten 4-6 hafta kadar önce yapılması gerekiyor.”

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Bayramı Hafif Geçirmenizi Sağlayacak 10 Altın Öğüt

Ramazan süresince sınırlı saatlerde yemek –içmek kimimizin iftarda çok kaçırmasına kimimizin yeteri kadar su içmemesine sebebiyet verdi bayramın gelmesiyle bu manevi ayın sonuna geldik peki bayramda nasıl beslenmeli? 

Çoğumuz için ramazanda sınırlı saatlerde yemek psikolojik olarak bayramda sınırsızca yeme veya daha fazla yeme ihtiyacını artırabiliyor sizde bayram sonrası yediğiniz şeyler için pişman olmak istemiyor, mide rahatsızlıklarına sebebiyet vermek istemiyorsanız bayramı hafif geçirmenizi sağlayacak 10 altın öğüte kulak verin.

Yeni Yüzyıl Üniversitesi Gaziosmanpaşa Hastanesi beslenme ve diyet bölümünden Dyt. Benan Koç ‘bayramı hafif geçirmenizi sağlayacak 10 kuralı’ anlattı.

BAYRAMI HAFİF GEÇİRMENİZİ SAĞLAYACAK 10 ALTIN ÖĞÜT

1. Doyurucu ve hafif bir kahvaltı öğünü ile güne başlayın.

2.Bayram ziyaretlerinde tüketilen çay ve kahve miktarına dikkat edin. Çay ve kahve fincanlarına şeker ilave etmeyin. İkram edilen çikolata, tatlı ve şeker tüketimini sınırlandırın.

3.Sevdiğiniz bir tatlıyı porsiyon ölçüsüne dikkat ederek ara öğününüze ekleyebilirsiniz. Ağır ve şerbetli tatlılar yerine sütlü tatlıları tercih etmeye çalışın.

4. Konuk olduğunuz göz döndüren çeşit çeşit yemeklerin olduğu bayram sofralarında tüm yemek çeşitlerinden yemek ve tabağını sürekli doldurmak yerine sadece bir kere her çeşit yemekten az az alarak tabağını doldurman hem göz doygunluğunu artıracak hem de aldığın kaloriyi sınırlandıracaktır.

5.Ana öğünlerde tercih ettiğiniz et grubunu hazırlarken ızgara, haşlama, fırınlama yöntemlerini tercih edin.

6.Sofranızda denge sağlamak için mevsim yeşillikleri ve fırınlanmış sebzeleri öğünlerinize ekleyin.

7. Su içmeyi ihmal etmeyin. Günde en az 2-2,5 litre sıvı tüketin.

8. Bütün bir yorgunluğun ardından gün sonu hafif tempoda yürümek hem hareketinizi artıracak hem de gün boyu yediğiniz yemeklerin sindirimini kolaylaştıracaktır.

9. Yemek odaklı olmak yerine sevdiklerinizle yaptığınız sohbetlerin keyfini çıkarın.

10. Bayramın birinci günü çok yediniz diye bir sonraki gün sınırsız yeme davranışınızı devam ettirmenize veya suçluluk duyup kendinizi aç bırakmayın sağlıklı beslenme rutinine geri dönün.

Bayramda et ve şeker tüketimimiz arttı bayram sonrası nasıl beslenerek telafi etmeliyiz?

Kendinizi aç bırakmayın. Öğünlerinizi düzenli ve saatinde yapmaya özen gösterin.

Öğünlerinizde salata ve sebze ağırlıklı beslenin.

Bayram sonrasındaki hafta kaçamak yapmamaya özen gösterin.

Düşük kalorili beslenme programları uygulamayın. Kendinizi aç bırakarak cezalandırmayın.

Yeterli miktarda su için.

Bol hareket edin.

Sevdiklerinizle dolu dolu geçireceğiniz musmutlu bayramlar diliyorum.

Bayram sonrası örnek beslenme programı

Sabah uyandıktan sonra: 

1 büyük bardak su (içine bir çay kaşığı elma sirkesi ve limon dilimleri )

Kahvaltı : 

1 fincan yeşil çay + 1 adet haşlanmış yumurta + lor peyniri (+ 1 tatlı kaşığı çörek otu) + 1 dilim hindi füme + 1 dilim ananas + dereotu  maydanoz

Ara Öğün:

1 fincan kahve + 2 adet ceviz

Öğle:

Ton balıklı brokoli salatası + 1-2 adet etimek +  1 su bardağı maden suyu

Ara Öğün:

½ kase (2-3 yemek kaşığı) yoğurt içine ½ elma rendesi + tarçın

Akşam:

1 kepçe çorba + 6-8 yemek kaşığı zeytinyağlı sebze yemeği + 1 su bardağı kefir

Ara Öğün:

1 fincan bitki çayı + 10-12 adet çilek 

Not: Bu beslenme programı herhangi bir sağlık problemi olmayan bireyler için hazırlanmıştır. Herhangi bir sağlık probleminiz varsa mutlaka hekiminize danışın.

Bayram sonrası akşam yemeğinde tercih edebileceğiniz : 1 orta zeytinyağlı enginar’ın  tarifi ;

Malzemeler : 6 adet enginar + 1 adet havuç + 1-2 adet kuru soğan + 2 avuç bezelye + 1 küçük kase iç bakla + dereotu+ ½ su bardağı su + zeytinyağ + tuz + karabiber 

Yapılışı : Enginarı suda güzelce yıkayınız. Tenceremizde garniyi hazırlamak için zeytinyağ küp küp doğranan soğanı soteliyoruz. Yumuşayan soğanların üzerine havuç, bezelye ve iç baklaları ilave edip sotelendikten sonra 1 su bardağı suyu ve baharatları ilave edip haşlayın. Başka bir tencerede zeytinyağ ile soğanları ekleyip enginarları tencereye diziyoruz su ve bir limonun suyunu ekledikten sonra pişmeye bırakıyoruz. Yumuşayan enginarın üzerine garnitürümüzü ekleyip kısık ateşte pişirmeye devam ediyoruz. Pişen enginarın üzerine kıyılmış maydanoz veya dereotu eklenebilir. 

Afiyet olsun.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

TÜBİTAK Aşı ve İlaç Geliştirme Kampüsü Açıldı

Türkiye, sağlıkta stratejik bir atılım yaptı. Bu alanda Ar-Ge çalışmalarının yürütüleceği ve inovatif girişimlere ev sahipliği yapacak yeni bir altyapı hizmete girdi. TÜBİTAK Aşı ve İlaç Geliştirme Kampüsü, Ar-Ge ve yenilikçilik alanında en stratejik entegre yapılardan biri olacak.

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, kampüs bileşenlerinden olan biyoteknoloji merkezinde aşı ve ilaçları hücreden başlayarak üretilebileceğini söyledi. Yine yerleşkede bulunan Ulusal Biyolojik ve Kimyasal Test Merkezi’nden bahseden Bakan Varank, “Milli güvenlik ihtiyaçlarımızın önemli bir kısmını kendimiz karşılayacağız” dedi.

MODERN, ENTEGRE TESİS

Sağlık sektöründe hem modern hem entegre bir tesis olma özelliği taşıyan Aşı ve İlaç Geliştirme Kampüsü, TÜBİTAK Gebze Yerleşkesi’nde  resmi törenle açıldı. Törene Bakan Varank’ın yanı sıra Kocaeli Valisi Seddar Yavuz, Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcıları Çetin Ali Dönmez, Mehmet Fatih Kacır, TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal, Gebze Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hacı Ali Mantar, eski Kocaeli Üniversitesi Rektörü ve AK Parti Kocaeli Milletvekili Adayı Prof. Dr. Sadettin Hülagü katıldı.

Açılış töreninde bir konuşma yapan Bakan Varank şunları söyledi:

HIFZISIHHADA ÜRETİM 1998’DE DURDURULDU: Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nde 1998 yılına kadar 18 farklı aşı üretiliyordu. Aşı üretimi 1998 yılında durduruldu ve o tarihten itibaren aşı üretimiyle ilgili faaliyet olmadı. 1998 yılında son aşısını üretmiş bir kurumun sorumluluğunu bize yüklemeye çalışanların aksine biz sağlık sektörünün savunma sanayi gibi stratejik öneme sahip olduğunun gayet farkındayız.

41 AR-GE MERKEZİ: TÜBİTAK’ın burs ve destek programlarıyla 2002’den günümüze aşı ve ilaç alanında 5 binden fazla projeye 10,5 milyar lira kaynak aktardık. İlaç alanında faaliyet gösteren Ar-Ge Merkezi sayısını 41’e çıkardık. Teknopark ve Ar-Ge merkezlerindeki aşı ve ilaç sektörüne yönelik çalışmalar yürüten firmalara bugüne kadar 5,5 milyar liranın üzerinde destek sağladık.

HÜCREDEN BAŞLAYARAK: TÜBİTAK Aşı ve İlaç Geliştirme Kampüsü, 3500 metrekare kapalı alan sahip. Medikal Biyoteknoloji Mükemmeliyet Merkezi ile Ulusal Biyolojik ve Kimyasal Test Merkezlerinden oluşuyor. Tüm Türkiye’ye hatta bölgemize hizmet edecek bu önemli yatırımla farklı aşı ve genetik ürünleri, biyoteknolojik ilaç ve aşı adaylarını, hücreden başlayarak üretilebileceğiz.

İNOVATİF PROJELER: Kanser tedavisinde önemli bir yere sahip hücre tedavi sistemlerini, DNA zincirlerini kesmeye ve yeniden birleştirmeye olanak sağlayan embriyo çalışmalarını hayata geçirebileceğiz. Moleküler biyoloji, kimya ve malzeme biliminin kesiştiği inovatif projeler yürütebileceğiz.

MİLLİ GÜVENLİK İHTİYAÇLARI: Açılışını yaptığımız Ulusal Biyolojik ve Kimyasal Test Merkezi’nde de Türkiye’nin milli güvenlik ihtiyaçlarının önemli bir kısmını kendimiz karşılayacağız. Kimyasal, Biyolojik, Radyolojik ve Nükleer (KBRN) tehditlere karşı savunma ürünlerinin, uluslararası standartlarda test ve sertifikasyonlarının bu merkezde biz yapacağız.

ÖNCÜL BİR MERKEZ OLACAK: En büyük sermayemiz insan kaynağımız. Aşı ve ilaç sektöründe çalışacak yeni araştırmacılarımızı da burada yetiştirmiş olacağız. Kampüsümüzün aşı ve ilaç geliştirme, KBRN araştırmaları gibi kritik konularda dünyada öncül bir merkez olacağından hiç şüphemiz yok.

ÜRETİM AŞAMASINDAKİ ALTYAPIYI SUNACAK

TÜBİTAK Başkanı Mandal, Türkiye için kritik iki merkezin açılışını gerçekleştirdiklerini belirterek üniversitelerde geliştirilen temel araştırma düzeyindeki çalışmaların üretim aşamasında ihtiyaç duyduğu gerekli donanım ve altyapıyı bu kampüste ulaşılabileceğini söyledi.

3 MERKEZDEN OLUŞUYOR

TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi (MAM) bünyesinde hayata geçen Aşı ve İlaç Geliştirme Kampüsü, aşı ve ilaç alanında çalışacak Medikal Biyoteknoloji Mükemmeliyet Merkezi (MEDİBİYO) ile Ulusal Biyolojik ve Kimyasal Test Merkezi ‘nden(BKTM) oluşuyor.

MEDİBİYO’DA İLAÇ VE AŞI

Tasarım aşamasından üretim süreçlerine kadar aşı ve ilaç geliştirilmesine olanak sağlayan Medikal Biyoteknoloji Mükemmelliyet Merkezi’nde (MEDİBİYO) aşı ve ilaç adaylarının klinik öncesi çalışmaları tamamlanacak. Avrupa Birliği ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ortak finansmanı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlı’ğının yürüttüğü Rekabetçi Sektörler Programı kapsamında inşa edilen merkezde, yeni tanı ve tedavi sistemlerin geliştirilmesine yönelik vizyoner projeler üretilecek. Türkiye’de ilaç sektörünün ihtiyaç olan insan gücünü yetiştirecek kapasiteye sahip MEDİBİYO’da özellikle kanser tedavisine yönelik ilaçlar üzerine çalışmalar yürütülecek.

BKTM’DE SAVUNMAYA DÖNÜK ÜRÜNLER

Türkiye’nin milli savunma ihtiyaçlarına yönelik yerli ve milli ürünler üretecek olan BKTM’de, kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer (KBRN) tehditlere karşı savunma ürünleri geliştirilecek. Merkezde, uluslararası standartlarda test ve sertifikasyonlarını yapacak. Bu merkez sayesinde KBRN ürünleri alanında cari açık azalacak.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

DEÜ’nün Geleneksel Tıp Merkezi Getat’tan ‘Merdiven Altı’ Uyarısı

Yetkili hekimlerce geleneksel tıbbi tanı ve tedavi yöntemleri sunan Dokuz Eylül Üniversitesi Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulama ve Araştırma Merkezi (GETAT), bir yandan alana yönelik kamuoyunu bilgilendirme çalışmalarını da sürdürüyor. İzmir genelinde yaklaşık 20 bin kişiye ulaşarak geleneksel tıbbı anlatacak olan GETAT, bilgilendirme seminerlerinin ilkini DEÜ Hemşirelik Fakültesi’nde gerçekleştirdi. ‘Merdiven altı’ diye tabir edilen geleneksel tıp yapılanmalarına karşı uyarılarda bulunan GETAT Müdürü Prof. Dr. Figen Coşkun, “GETAT olarak bu tür yapılanmaların önüne geçmek, halkımıza bu hizmeti modern tıp ile bir arada güvenilir şekilde sunmak için üç yıldır farklı disiplinlerde çalışmalar yürütüyoruz” dedi.

Geleneksel tedavi yöntemlerini bilimle buluşturarak halk sağlığına önemli katkılar sunan Dokuz Eylül Üniversitesi Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulama ve Araştırma Merkezi (GETAT), bir yandan alana yönelik farkındalık seminerleri ile kamuoyunu bilgilendirmeyi sürdürüyor. Bu kapsamda, Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ)’nün Hemşirelik Fakültesi’ndeki bilgilendirme seminerlerinin ilkinde, geleneksel tıbba yönelik doğru bilinen yanlışları ve ilgili tedavi yöntemlerinin yetkili sağlık merkezlerinde sertifikalı hekimlerden alınmasının öneminden bahseden GETAT Müdürü Prof. Dr. Figen Coşkun, ‘merdiven altı’ diye tabir edilen geleneksel tıp yapılanmalarına karşı uyarılarda bulundu.

SERTİFİKALI HEKİM VURGUSU

DEÜ Rektörü Prof. Dr. Nükhet Hotar’ın girişimleriyle yaklaşık üç yıl önce kurulan ve önemli araştırma uygulamalarına öncülük ettiği çalışmalarla hızla gelişen GETAT’ın yeni ve alternatif bir tedavi merkezi olarak vatandaşlardan yoğun ilgi gördüğünü belirten GETAT Müdürü Prof. Dr. Figen Coşkun, “Günümüzde geleneksel ve tamamlayıcı tıp yöntemleri, merdiven altı diye tabir edilen sağlıksız ve riskli koşullarda uygulanabiliyor. Bu tür faaliyetlerin insan sağlığına yarardan çok zarar getirebileceği bilinmelidir. GETAT olarak bunların önüne geçmek, halkımıza bu hizmeti modern tıp ile bir araya getirerek güvenilir şekilde sunmak için yaklaşık üç yıldır farklı disiplinlerde çalışmalar yürütüyoruz. Bünyemizde görev alan sertifikalı hekimlerimize alanlarında yetkinlik kazandırmak da sorumluluklarımız arasında bulunuyor. Bu kapsamda da hekimlerimiz güncel olarak çeşitli eğitimlerden geçiyor” dedi.

20 BİN KİŞİYE ULAŞILACAK

Sertifikalı hekim yetiştiren GETAT, daha önce de Dokuz Eylül Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi (DESEM) ile birlikte farklı sertifika programları düzenleyerek, hekimlerin bu alana yönelik uygulamaları etkin bir biçimde yerine getirmelerini sağlayacak eğitimler vermişti. Merkez kapsamındaki çalışmaların birey ve toplum sağlığına faydalı sonuçlar sağlayacak şekilde yürütüldüğünü vurgulayan Figen, “Kuruluşundan kısa süre sonra modern tıp uygulamalarını destekleyici çalışmaları ile bu alanda bir rehber görevi üstlenen GETAT’ın farklı kesimlere ve DEÜ mensuplarına yönelik bilgilendirme seminerleri, ilerleyen süreçte devam edecek. Bu kapsamda üç ay sürecek seminerlerimiz, öncelikle DEÜ kampüslerinde gerçekleşecek. Ardından İzmir Müftülüğü, İzmir İl Emniyet Müdürlüğü gibi kurumların personeli de dahil olmak üzere kent genelinde yaklaşık 20 bin kişiye ulaşmayı, bu tedavi biçiminin ve sonuçlarının doğru kaynaklardan doğru bir biçimde aktarılmasını sağlamayı hedefliyoruz” bilgisini paylaştı.

GETAT bünyesinde uygulanan tedavi yöntemleri arasında, kupa-hacamat, larva, sülük, apiterapi, osteopati, ozon, proloterapi, mezoterapi, hipnoz, fitoterapi ve akapunktur gibi tedavi çeşitleri bulunuyor.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Prof. Dr. Selim Badur Aşı Haftası’nda Yaşam Boyu Bağışıklamanın Önemini Vurguladı

Dünya Aşı Haftası özelinde açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Selim Badur, aşıların toplum sağlığına faydalarından bahsetti. Badur, aşıların sadece çocuklar için değil, sağlıklı bir yaşam sürdürülmesi hedeflendiğinde her yaş grubu için gerektiğini vurguladı. 

Virolog ve İmmünolog Prof. Dr. Selim Badur, düzenli aşı takibi ve aşılama konusunda toplum bilincini artırma amacıyla dünya genelinde her yıl Nisan ayının son haftası kutlanan Dünya Aşı Haftası’nda önemli açıklamalarda bulundu. Yaşam boyu bağışıklamanın ancak her yaşta aşılanarak mümkün olduğunu belirten Badur, toplum bağışıklığı kazanımında ilk adımın bireylerin aşı bilincinin artırılması olduğundan bahsetti.  

“Toplumsal bağışıklığın sağlanması aşılarla mümkün”

Bulaşıcı hastalıkların kontrol altına alınmasının aşılarla mümkün olduğunu belirten Prof. Dr. Selim Badur: “Bireylerin sağlık hakkının temel bir bileşeni olan aşılama, koruyucu hekimliğin üstlendiği en önemli görevlerinden biridir. Bağışıklamada esas alınan düşünce toplumda, özellikle çocuklarda, aşı ile önlenebilir hastalıkların ortaya çıkışını engellemek ve bu hastalıkların sebep olduğu sekel ve ölüm oranlarını en aza indirmektir. Toplum bağışıklığına odaklanarak hazırlanan rutin aşılama programları ile dünya genelinde aşı ile önlenebilir hastalıklar büyük ölçüde azaltılmıştır. Aşılarla elde edilen bu durumun hayat boyu korunması yaşamın her döneminde gerekli aşıların uygulanması ile mümkündür.”

“Çocukların düzenli bağışıklanmasında ebeveyn farkındalığı büyük rol oynuyor”

Çocukluk çağı aşılamaları konusunda ebeveyn farkındalığına dikkat çeken Selim Badur: “Çocukların düzenli bağışıklanmasında ebeveynin rolü oldukça önemlidir. Ebeveynlerin eşzamanlı uygulanan aşılar konusunda endişeye kapıldığını gözlemliyoruz. Ancak bu görüşün aksine, aşıların eşzamanlı ya da belirli aralıklarla uygulanmasının sakıncalı olduğunun bilimsel bir kanıtı yoktur. Çocuklar bilindiği üzere keşfetme evresinde oldukça meraklı oluyor. Bu merak, onların bir yetişkine kıyasla daha fazla insanla, objeyle ya da zeminle temasını doğuruyor ve dolayısıyla mikroplarla daha sık karşılaşıyorlar. Çocukların birçok mikropla hayatlarında ilk defa karşılaştıklarını da düşündüğümüzde aşıların önemi daha da artıyor.”

“Aşılar güvenilir biyolojik ürünlerdir”

Aşıların kullanıma sunulmadan önce oluşturdukları bağışıklık yanıtının, etkinliklerinin ve güvenliliğinin bilimsel çalışmalarla araştırıldığını belirten Selim Badur: “Aşılar dünya genelinde toplum bağışıklığını doğrudan etkilemektedir. Bireylere uygulanan aşılara ait veriler, Dünya Sağlık Örgütü, Avrupa İlaç Ajansı, Avrupa Ruhsat Otoritesi, Amerika Birleşik Devletleri Gıda ve İlaç Otoritesi, Amerika Ruhsat Otoritesi gibi dünyaca kabul görmüş otoritelerce incelenir. 

Türkiye’de ise aşılar İyi Üretim Prosedürleri kurallarına uygun olarak üretilir ve ulusal sağlık otoritesine bağlı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu tarafından ruhsatlandırılır. Bu nedenle aşılara güven konusunda çeşitli spekülasyonlara mahal vermemeli, aşılamanın önemini hem kendimiz hem de toplum için benimseyerek düzenli aşı olmayı ihmal etmemeliyiz.” şeklinde konuştu.

Açıklamalarına aşıların salgın hastalıkların önlenmesine olan katkısından bahsederek devam eden Prof. Dr. Selim Badur, “Geçmişten günümüze aşıların çok kez bulaşıcı hastalıklar kaynaklı salgınların durdurulmasına ve toplum bağışıklığının kazanımına katkıda bulunduğuna şahit olduk. Aşılar iyi bir planlama ile salgın hastalıklar yaşanmadan felaketlerin önüne geçilmesini mümkün kılar. Hem çocuklar hem de yetişkinler olarak yaşam boyu bağışıklama kapsamında uygulanacak aşıların düzenli takibi ile ölüme yol açabilecek pek çok hastalıktan korunabiliriz.”

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Antioksidan besinlerle hastalıklardan korunun

Kaliteli ve sağlıklı bir yaşam için günlük beslenmede antioksidan kapasitesi yüksek besinlere yer vermesi çok önemli.

Normal şartlarda canlı metabolizması sağlıklı iken antioksidanlarla serbest radikallerin denge halinde bulunduğunu belirten Anadolu Sağlık Merkezi Beslenme ve Diyet Uzmanı Derya Eren, “Antioksidanlar, normal hücre metabolizmasının toksik yan ürünü olan serbest radikalleri etkisiz hale getirerek koruyucu etki gösterirler. Bu nedenle vücudun savunma sisteminin etkisini artırarak hastalık riskini de azaltırlar. Vücudumuz kendi başına bir miktar antioksidan üretir, ancak bu yetersiz kalabilir, bu nedenle diyetle alımı da çok önemli” dedi.

Gelişen teknoloji, çevre kirliliği, radyasyon, tarım ilaçları, ağır metaller ve canlı hücrelerdeki oksijen metabolizması gibi birçok etken insan vücudunda serbest radikallerin oluşumuna neden oluyor. Serbest radikallerin de oksijenin reaktif formları olup, vücut hücrelerini tahrip edebildiğini söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi Beslenme ve Diyet Uzmanı Derya Eren, “Bu da kalp damar hastalıkları, kanser, katarakt, diyabet, karaciğer tahribatı, Alzheimer hastalığı, Parkinson hastalığı ve diğer pek çok hastalığa sebep olabilir” açıklamasında bulundu.

Renkli meyve ve sebzeler antioksidan deposu

Antioksidan bakımından zengin besinlerin serbest radikallerin etkilerini azalttığının altını çizen Beslenme ve Diyet Uzmanı Derya Eren, “Bu nedenle kendinizi sağlıklı tutmak için daha çok antioksidan açısından zengin besinler tüketmek önemli. Bilinen en iyi antioksidan maddeler arasında; betakaroten ve diğer karotenoidler, C vitamini, lutein, reveratrol, E vitamini ve likopen sayılabilir. Antioksidanlar belirli meyve ve sebzelerde doğal olarak da bulunuyor. Özellikle renkli meyve ve sebzelerde daha fazla antioksidan bulunuyor. Domateslerde likopen veya havuçta beta-karoten farklı tiplerde antioksidanlardır. Hatta çikolata bile listeye bir antioksidan olan flavonoidleriyle girer” diye konuştu.

Serbest radikalleri ölçeme kapasitesi yani ORAC’ın besinlerdeki antioksidan kapasitesini ölçmeye yarayan bir yöntem olduğunu söyleyen Derya Eren, “Her insan günde 3000 ORAC birimi vitamin ve mineral almalı. Araştırmacılar ise 5000 ORAC biriminde daha fazla korumanın gerçekleştiğini bildiriyor. Amerika’da Boston Tuft Üniversitesi’nde yapılan çalışmalarda, yüksek ORAC değeri olan sebze ve meyvelerin tüketimiyle vücut ve beyinde yaşlanma sürecinin yavaşladığı öne sürülmüş ve bu besinlerin ORAC tablosunu hazırlamışlardır” dedi.  Derya Eren, bu tabloya göre ise ORAC değerinde yüksek olan besinleri şöyle sıraladı:

Meyveler: 

Yaban mersini 9621 

Böğürtlen 5905

Nar 4479

Çilek 4302 

Meyve suyu: 1002

Kiraz 3747

İncir 3383

Portakal 2103

Avokado 1922

Şeftali 1922

Limon 1346

Mango 1300

Kivi 1210

Kayısı 1110

Muz 795

Kavun 253

Karpuz 142

Sebzeler:

Zencefil (taze) 14840

Enginar 6552

Sarımsak 5708

Kişniş (taze) 5141

Kara lahana 2496

Kuşkonmaz 2252

Roka 1904

Pancar 1776

Turp 1750

Ispanak 1531

Brokoli 1510

Maydonoz 1301

Patlıcan 932

Çiğ soğan 913

Karnabahar 870

Kereviz 552

Beyaz Lahana 529

Çikolatalar:

Kakao (kuru) 55653

Bitter çikolata 20816

Sütlü çikolata 7519

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı