Etiket: Kanser

Sigara her yıl 5 milyon kişinin ölümüne sebep oluyor

Sigara dünyada yılda yaklaşık 5 milyon kişinin ölümüne sebep oluyor. İçerisinde 7000’den fazla kimyasal madde barındıran sigaranın DNA hasarı oluşturarak hücresel fonksiyonlar üzerinde zararlı etkileri olduğunu belirten Anadolu Sağlık Merkezi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Tayfun Çalışkan, “Akciğer kanserinin bilinen en sık nedeni sigara kullanımıdır. Tüm akciğer kanserlerinin, yüzde 80-90’ı sigaraya bağlıdır ve sigara bırakılmasıyla önlenebilir. 2022 yılı kanser istatistiklerine göre Amerika Birleşik Devletleri’nde prostat ve meme kanserinden sonra en sık akciğer kanseri gelir. Sigara içenlerde 80 yaşına kadar akciğer kanseri görülme riski yüzde 14’tür” açıklamasında bulundu.

 

Sigara ile ilişkisi en çok bilinen hastalığın akciğer kanseri olduğunu hatırlatan Anadolu Sağlık Merkezi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Tayfun Çalışkan, “Bunun dışında, hamilelikte sigara kullanımı ve erken çocukluk döneminde sigara maruziyeti, çocukların akciğer gelişimini bozar ve astım gelişme riskini artırır. Sigara içen astım hastalarında, içmeyenlere göre, kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) gelişme riski daha yüksektir” dedi. 

KOAH’ın sigara ile ilişkili en sık görülen ve öksürük, balgam çıkarma ve nefes darlığı ile seyreden, kronik, ilerleyici ve önlenebilir bir hastalık olduğunun altını çizen Doç. Dr. Tayfun Çalışkan, “KOAH’ın ilerlemesini ve buna bağlı ölümleri azaltmada en etkili yöntem, sigaranın bırakılmasıdır. Sigara, akciğerin süngerimsi yapısını bozarak normal işleyişini bozan bir dizi hastalığa da sebebiyet verebiliyor. Bunlardan sigara ile güçlü ilişkisi olanlar respiratuar bronşiyolit, deskuamatif intersitisyel pnömoni ve langerhans hücreli histiyositosistir” diye konuştu.

 

Sigara içme süresi akciğer kanseri riskini etkiliyor

Sigara içme süresi ve yoğunluğunun da akciğer kanseri riskini etkilediğini vurgulayan Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Tayfun Çalışkan, “Günde 1-5 adet sigara içen kişilerde, hiç içmeyenlere göre, akciğer kanseri görülme riski 9 kat daha yüksek. Günde 1-5 adet sigara içen ve 40 yaşın altında sigarayı bırakan kişilerde, akciğer kanseri gelişme riski, hiç sigara içmeyenlerle benzerdir. Ancak, günde 6-15 adet içen kişiler, 40 yaşın altında sigarayı bıraksalar dahi, akciğer kanseri gelişme riski, hiç içmeyenlere göre 1.8 kat yüksek. Günde 1-5 adet sigara içen ve 40 yaşın üzerinde iken sigara bırakan kişilerde, akciğer kanseri riski hiç sigara içmeyenlere göre 3 kat yüksek” şeklinde konuştu.

 

Pasif içicilik de hastalık sebebi

Pasif sigara içiciliğinin ikincil maruziyette, direkt olarak başkasının içtiği sigara dumanına maruz kalınması olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Tayfun Çalışkan, “Üçüncül maruziyet ise, kapalı ortamda sigara içilmesine bağlı, kıyafet, mobilya, yatak, perde gibi yumuşak yüzeylerde nikotin, formaldehid ve naftalin gibi kimyasalların birikmesine ve buna maruz kalınmasına bağlı gerçekleşir. Akciğer kanserlerinin yanı sıra koroner arter hastalığı, inme, gebeleri etkileyerek düşük doğum ağırlığına da sebep olabiliyor. Sigara ayrıca, bebek ve çocuklarda, ani bebek ölüm sendromu, akciğer enfeksiyonları, kulak enfeksiyonu ve astım ataklarına sebebiyet verebilir” açıklamasında bulundu.

Sigara bırakma poliklinikleri sigarayı bırakmaya destek oluyor

Sigara bırakma polikliniklerinde tütün ürünleri kullanan ve bırakmak isteyen kişilere psikososyal destek sağlanarak, gerekli görülenlere ilaç tedavileri, nikotin replasman tedavileri uygulanarak sigaranın bırakılmasına yardımcı olunduğunun altını çizen Doç. Dr. Tayfun Çalışkan, “Sigara bırakma başarısı, 1 yıl süreyle sigara içilmemesi olarak tanımlanır. Kendi kendine bırakma stratejisinde başarı oranı yüzde 8-25 iken, sigara bırakma polikliniğine başvuran kişilerde başarı oranı yüzde 20-40 arasında saptanmıştır. Bu nedenle sigaranın bırakılması için destek alınması çok önemli” dedi.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

“Kanserde Hücresel Tedaviler” Projesine Önemli Destek

İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ)  Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı ve Erasmus Kurum Koordinatörlüğünce Türkiye Ulusal Ajansı’na sunulan “Hücresel İmmünoterapi” Erasmus+  projesi yıllık 100 bin Euro hibe bütçesiyle desteklenmeye değer bulundu.

Yirmi üç başvuru arasından kabul edilen ilk 4 proje arasına girmeyi başaran proje kapsamında “Genetik Hastalıklar ve Kanserde Hücresel Tedaviler” başlığında beş yıl boyunca yapılacak araştırmalar ile sağlık alanında oldukça önemli sonuçlar elde edilmesi öngörüldüğü kaydedildi.

İKÇÜ Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı Başkanı, Hücre, Doku, Organ Nakli Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. İbrahim Pirim, Erasmus Kurum Koordinatörü Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Emin Bakay, Öğr. Koray Çelik,  anabilim dalı öğretim üyelerinin koordinatör olarak yer aldığı Erasmus+ Konsorsiyumu projesine; Ege Üniversitesi, Atatürk Üniversitesi ve Kars Kafkas Üniversitesinden araştırmacılar da katkı sunacak.

Çalışmaları Yakından Takip Edeceğiz

Proje ile ilgili bilgi veren İKÇÜ Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İbrahim Pirim, olumlu etkileriyle daha çok uygulanmaya başlayan bağışıklık sistemini harekete geçiren İmmünoterapi ve kanserde hücresel tedaviler başlıklarıyla Avrupa’daki araştırma merkezlerinde çalışmalar yürüteceklerini kaydetti. Prof. Dr. Pirim, “Proje kapsamında İKÇÜ ve konsorsiyum ortağı diğer kurumlarımızın Tıbbi Biyoloji ve Genetik ABD başta olmak üzere sağlık alanından yüzlerce öğrencimiz, öğrenim ve staj yapmak üzere; öğretim üyelerimiz ise ders verme ve eğitim alma amacıyla Avrupa ve Avrupa dışı ülkelerdeki üniversite ve araştırma merkezlerine gitme imkanı bulacak” dedi.  

Projelerin Somut Çıktıya Dönüşmesi Önemli

Tıbbi Biyoloji ve Genetik anabilim dalı olarak birçok nitelikli ve yenilikçi araştırma yürüttüklerini aktaran Prof. Dr. Pirim hâlihazırda sağlık alanında  uluslararası birçok saygın kurum ile iş birliklerinin devam ettiğinin altını çizdi. Gelinen noktada elde edilen proje kabullerinde Erasmus Kurum Koordinatörlüğünün sağladığı teknik desteğin önemine vurgu yapan Prof. Dr. Pirim, “Erasmus Kurum Koordinatörlüğünün sağladığı teknik destek ile son 1 yıl içinde kabul edilen 2 projemiz için 1 milyon Euro’dan fazla bütçe elde edildi. Araştırmacıların büyük emeklerle yazdıkları projelerin somut çıktıya dönüşmesi oldukça önemli. Bu desteği sağlayarak yaptığımız çalışmaların önünü açan üniversitemize, Erasmus Kurum Koordinatörlüğümüze, sağlık alanında özellikle kanser tedavisi adına gecesini gündüzüne katan projeye katkı sunan tüm araştırmacılarımıza emeği geçen tüm öğretim elemanlarına teşekkürlerimi iletiyorum” diye konuştu.

Proje Ekosisteminin Yaygınlaşması Adına

Türkiye Ulusal Ajansı tarafından yıllık 100 bin Euro gibi ciddi bir destek gelmesinin önemli bir çıktı olduğunu aktaran Erasmus Kurum Koordinatörü Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Emin Bakay da projelerin yazılması kadar teknik analizlerinin de dikkatle ortaya konmasının önemli olduğunu belirtti.   Koordinatörlük olarak Erasmus süreç yönetimi ile ilgili öğretim üyelerine yönelik birçok eğitim düzenlendiğini ifade eden Bakay, “Proje hazırlamak isteyen tüm öğretim elemanlarımız ve idari personelimiz için teknik destek alt yapısının uygun kriterlerde sağlanması adına eğitim çalışmalarımızı aralıksız sürdürüyoruz. Üniversitemizin ulusal ve uluslararası başarısını üst noktalara taşımak proje ekosisteminin oluşturulması ve üniversitede proje yapma kültürünün geliştirilmesi ile hız kazanır. Erasmus Kurum Koordinatörlüğü olarak çalışmalarımızın başarıyla neticelenmesi bizler için olumlu bir geri dönüş. Halen sonuçlarının açıklanmasını beklediğimiz birçok projemiz var. Temennimiz hepsinin de olumlu sonuçlanmasıdır” dedi.

Uluslararasılaşmaya Katkı

Proje teknik danışmanlığını yürüten Erasmus Kurum Koordinatörlüğü sorumlusu Öğr. Koray Çelik de uluslararası ortaklarla yapılan iş birliklerinin artışı ile İKÇÜ’nün uluslararasılaşmasına da katkı sağlandığını vurguladı. Proje hazırlık, proje yönetimi ve proje uygulama aşamalarında sundukları desteğin altını çizen Çelik,  proje iş birliği ağı sayesinde kurulan etkileşim ile birlikte sayısal olarak daha fazla proje yürütme imkânı elde edildiğini ifade etti.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Prostat Kanserinde Yeni Nesil Tedavi!

Ülkemizde her 100 erkekten 12’sinin hayatının bir döneminde karşısına çıkabilen prostat kanseri son yıllarda giderek yaygınlaşıyor. Acıbadem Maslak Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Prof. Dr. Enis Özyar, erkeklerde en sık görülen ikinci kanser olan prostat kanserinde en önemli risk faktörünün yaş olduğunu belirterek “Prostat kanseri sinsice ilerlediğinden özellikle 45 yaşından itibaren PSA denilen kan testi ve rektal tuşe (parmakla muayene) yaptırmak hayati önem taşımaktadır. Ailesinde özellikle baba tarafında prostat kanseri olanların bu muayeneleri 40 yaşından itibaren yaptırması gerekir” diyor. Tedavide son yıllarda teknolojideki hızlı ilerlemeler sayesinde başarı şansının arttığını söyleyen Prof. Dr. Enis Özyar, kişiye özel tedavi planı ile tümörün 12’den vurulup, çevre organlara zararının önlenebildiğini vurguluyor. Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Prof. Dr. Enis Özyar, prostat kanserinde yeni nesil tedavi yöntemini anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.  

Ülkemizde son yıllarda görülme sıklığı artan prostat kanserinde, genetik faktörler ve ilerleyen yaşın yanı sıra kolestrolden zengin batı tipi beslenme, fazla kilo, hareketsizlik, sigara ve alkol gibi sağlıksız yaşam alışkanlıkları önemli risk faktörleri olarak karşımıza çıkıyor. Erkeklerde akciğer kanserinden sonra en sık görülen ikinci kanser olan prostat kanserinde erken tanı büyük önem taşırken, buna karşın toplumumuzda gerek muayene şekli gerekse yapılacak tedavilerin cinselliğe zarar verebileceği kaygısı erken tanıyı önlüyor. Acıbadem Maslak Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Prof. Dr. Enis Özyar, istatistiklere göre yılda yaklaşık 30 bin erkeğe prostat kanseri tanısı konulduğunu, günümüzde her 100 erkekten 3’ünün bu kanserden dolayı hayatını kaybettiğini belirterek şöyle konuşuyor: “Prostat kanseri için tüm erkekler risk altında olup, yaş arttıkça görülme sıklığı artmaktadır. Tümör sinsice ilerlediğinden dolayı; özellikle 45 yaşından itibaren, kanda bakılan ve prostat kanserini işaret eden PSA testinin yaptırılması erken evrede teşhis konulması açısından son derece önemlidir. Ailesinde özellikle baba tarafında prostat kanseri olanların da bu muayeneleri 40 yaşından itibaren yaptırması gerekir.”

 

Bu şikayetlerle ortaya çıkabiliyor!

Erken dönemde herhangi bir yakınmaya yol açmayan prostat kanseri ileri evrelerde ise tümör kitlesinin idrar yollarına bası yapması nedeniyle idrar yapmada zorlanma, idrar akışında zayıflama, sık sık idrara çıkma, idrar torbasını tam olarak boşaltamama, ağrılı idrar ve idrar/menide kan gelerek kendini belli ediyor. Ancak bu bulguların ve her yükselen PSA’nın da tümör anlamına gelmediğini buna karşın PSA’yı çok üretmeyen saldırgan kanserler de olduğunu belirten Prof. Dr. Enis Özyar bu nedenle PSA değeri ne olursa olsun prostat dokusunda sertlik bulunması halinde gerekli görüntülemelerden sonra mutlaka biyopsi yapılması gerektiğini söylüyor.

 

Her tedavi seansında yer değiştiren prostata tam isabet!

Prostat kanserinin erken evrelerde cerrahi ve radyoterapi ile başarıyla tedavi edilebildiğini, ileri evrelerde ise hormonal tedaviler ve yeni sistemik tedaviler uygulandığını kaydeden Prof. Dr. Enis Özyar, günümüzde teknolojideki hızlı ilerlemeler sayesinde yeni nesil tedavi yöntemleri ile çok başarılı sonuçlar alınabildiğini vurguluyor. Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Prof. Dr. Enis Özyar, tedavide bağırsak hareketleri ve idrar torbasındaki idrar miktarı ile yer değiştiren prostata tam isabet eden ve çevre organlara vereceği hasarı büyük ölçüde önleyen yöntemi şöyle anlatıyor: “MRIdian ya da bilinen adıyla MR Linak son yıllarda yaygın olarak kullanılmaya başlanan bir radyoterapi yöntemidir. Radyoterapi cihazı içine entegre edilmiş Manyetik Rezonans (MR), tümörü anlık ve net olarak görüntülerken, prostatın daha iyi görülmesini ve çevre organların daha iyi korunmasını sağlar. Her tedavi seansı öncesi alınan MR görüntüleri ile tedavi planlaması yapılıp, kişiye özel tedavi planı ile hedefin ışınlanma başarısı artarken, çevre organlara daha az zarar verilir.”

 

Erken evrede tek başına tedavi yöntemi!

MRIdian yönteminin prostat kanserinin yanı sıra birçok kanserin tedavisinde etkili olduğunu belirten Prof. Dr. Enis Özyar “Bu yöntem prostat kanserinde farklı durumlarda kullanılır. Erken sınırlı evrede 5 fraksiyonluk, gün aşırı uygulanan tedavi ile 1.5 haftada tedavi tamamlanır. Geçmişte uygulanan 1.5-2 ayı bulan tedaviler yerine hastanın daha az hastaneye gelmesini sağlar. Ameliyatlı hastalarda 25-33 seans süren tedavilerde kullanılır. Ayrıca eğer vücutta kemik, böbreküstü bezi, lenf nodu gibi sınırlı bölgelerde hastalık varsa kısa süreli (1-5 seans)  tedavi ile başarı sağlanabilirr” diyor. Prof. Dr. Enis Özyar, Radyasyon Onkoloğuna bir cerrah titizliğiyle ışınlama yapma imkanı sunan MRIdian’ın erken evrelerde tek başına tedavi yöntemi olduğunu söylüyor. 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Kanserde hızlı tanı, etkin tedavi dönemi

Kanser tanı ve tedavisinde her geçen yıl önemli gelişmeler kaydediliyor. Moleküler patoloji alanındaki gelişmeler sayesinde artık kansere hızlı tanı konmasının yanı sıra aynı zamanda hangi ilacın, hangi tedavinin hastada etkili olacağı konusunda da bilgi sahibi olunduğunu söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi Patoloji Uzmanı Prof. Dr. Zafer Küçükodacı, “Patolojinin kanser hastasının tedavi yönetimine önemli katkıda bulunduğu bir diğer alan ise ameliyat sırasında uygulanan frozen yöntemidir. Bu yöntem sayesinde ameliyat sırasında hastadan alınan doku, hızlıca dondurulduktan sonra kesit alınıp mikroskop altında incelenerek 10-15 dakika gibi kısa bir sürede tanı konuyor ve ameliyatı yapan doktora bilgi verilebiliyor. Böylece ameliyatı yapan cerrah tarafından ameliyatın gidişatı da bu bilgiye göre belirlenebiliyor” açıklamasında bulundu.

Patolojinin sadece kanser tanısının konduğu değil, hastalığın tedavisine ve nasıl seyredeceğine yönelik de pek çok testin yapıldığı bir branş olduğunu belirten Anadolu Sağlık Merkezi Patoloji Uzmanı Prof. Dr. Zafer Küçükodacı, “Günümüzde kanserde kullanılan, hedefe yönelik tedavi yöntemlerinin her geçen gün artması patolojinin kanser tedavisindeki yerini ve önemini de artırdı. Akıllı ilaçların, sadece bu ilaçlardan fayda görecek kanser hastalarında kullanılması gerekiyor. Bu hastalar ise patolojide yapılan birtakım moleküler testler ile belirlenebiliyor” dedi. 

Ameliyat sırasında 15 dakikada tanı

Normalde bir dokunun mikroskop altında incelenebilecek hale gelmesi için hastadan alınan dokuların, “doku takibi” denen bir işlemden geçmesi gerektiğini vurgulayan Patoloji Uzmanı Prof. Dr. Zafer Küçükodacı, “Bu işlem yaklaşık 12-16 saatlik bir süreç gerektiriyor. Normalde hastadan doku alındıktan 12-16 saatlik bir süre sonra ilk mikroskobik incelemeyi yapabiliyoruz. Frozen yönteminde ise 15 dakikalık bir süre içerisinde doku donduruluyor, kesit alınıyor, boyanıyor ve değerlendirilip tanı konuyor. Nadir durumlarda bu süre biraz daha uzuyor ama genellikle 15 dakika içerisinde işlemi tamamlamış, tanı koymuş ve cerraha ameliyatın nasıl devam edeceğiyle ilgili karar vermesinde konsültan olarak yardımcı olmuş oluyoruz” diye konuştu.

Vakaların yüzde 90’ına 24-36 saat içerisinde tanı konuluyor

Uluslararası standartlara göre patoloji raporu için kabul edilen ideal sürenin bir hafta ile 10 gün arasında olduğunun altını çizen Patoloji Uzmanı Prof. Dr. Zafer Küçükodacı, “Sonrasında yapılacak moleküler testler için de benzer bir süre öngörülüyor. Ancak biz vakalarımızın yüzde 90’dan fazlasına 24-36 saat içerisinde tanı koyuyoruz, ki bunların önemli bir kısmı kanser tanısı. Özellikle kanser hastalarında patoloji raporunun kısa sürede sonuçlanması, tedavinin de kısa sürede başlamasını sağladığı için önemli. Kanser tanısı koyduktan sonra ise, doğru ve etkin tedaviyi belirlemek için gerekli olan moleküler testleri de bir gün ile en fazla bir hafta gibi kısa bir süre içerisinde sonuçlandırıyoruz” şeklinde konuştu.

Frozen, ameliyat sırasında uygulanan bir tanı yöntemidir

Frozen veya “Frozen Kesit” yönteminin ameliyat sırasında gerçekleştirilen bir tanı yöntemi olduğunu söyleyen Prof. Dr. Zafer Küçükodacı, “Patoloji pratiğinde yer alan en zor ve özellikli işlemlerdendir. Ameliyat esnasında tümör dokusundan alınan örnek, patolog tarafından mikroskobik olarak değerlendirilip 15 dakika gibi kısa bir sürede ameliyatı yapan cerraha sonuç bildirilir. Ameliyatı yapan cerrah ile birebir görüşerek, cerrahın yapacağı ameliyatı bizim vereceğimiz cevabın nasıl değiştireceğini, tümörün hangi özelliğinin önemli olduğunu öğrenip, bize verilen numune üzerinde kısa sürede bu değerlendirmeleri yapıp, sonucu kendileri ile paylaşıyoruz ve bu cevaba göre ameliyatın şekli belirleniyor. Bu nedenle, frozen işlemi tümör ameliyatlarında ameliyatın şeklini belirlemek için cerrah ile patolog arasında gerçekleştirilen bir fikir alışverişi, bir konsültasyondur” dedi.

Ameliyat sırasında konulan tanı ile ameliyatın seyri değişebiliyor

Tümör ameliyatlarında en önemli noktalardan birinin tümörün güvenli bir cerrahi sınır ile çıkarılması olduğuna dikkat çeken Patoloji Uzmanı Prof. Dr. Zafer Küçükodacı, “Bu tümörün daha sonra lokal nüks riski, tümör bölgesinde tekrarlaması açısından önemlidir. Geride tümör dokusu kalmadığından emin olmak için frozen ile cerrahi sınırların değerlendirilmesi yapılır. Kanser ameliyatlarında bir diğer önemli nokta da tümöral kitlenin çıkarılmasına, lenf nodlarının da ameliyatla alınmasının eklenip eklenmeyeceğidir. Kanser ameliyatlarında tümör dokusu ile bölgesel lenf nodlarının da çıkarılması gerekebilir. Örneğin, meme kanseri ameliyatlarında, koltuk altı lenf nodlarının çıkarılması kararı genellikle ameliyat sırasında yapılan frozen ile verilir. Kanserin ilk yayıldığı lenf nodu olan sentinel lenf nodunda metastaz olmadığı görülürse diğer lenf nodları çıkarılmaz. Bu durum, hastanın sonraki yaşam kalitesi ve konforu açısından önemlidir. Ameliyat öncesi kesin tanısı konamamış hastalarda, ameliyat sırasında kısa sürede vereceğimiz tanı ile ameliyatın şekli ve büyüklüğü tamamen değişebilir. İyi huylu bir tümörde sadece bu tümöral kitlenin çıkarılması yeterli olmakta iken, kanser olduğunu söylediğimizde çok daha kapsamlı bir ameliyat yapılabilir. Ameliyat sırasında bazen, tümörün neden olduğu beklenmedik bir tablo ile karşılaşılabilir. İşte böyle durumlarda da ameliyatın şekline frozen tanı ile yön verilir” dedi.

Bir hafta içerisinde tümörlerin moleküler özellikleri analiz edilip uygun tedavi belirlenebiliyor

Hızlı tanı konmasında kullanılan cihazların modern olması kadar çalışan ekibin bilgi ve deneyiminin de önemli olduğunun altını çizen Patoloji Uzmanı Prof. Dr. Zafer Küçükodacı, “Kanser hastalarında yaptığımız moleküler testler için kullandığımız yeni nesil sekanslama (NGS) ile bir hafta gibi kısa bir sürede çok sayıda gen bölgesindeki mutasyonların analizi yapılabiliyor. Kanserlerin moleküler özelliklerinin tespit edilmesi, bu moleküler değişikliklere yönelik akıllı ilaçlar olarak bilinen hedefe yönelik ilaçların kullanılmasını da beraberinde getirmiştir. Bu ilaçların etkin ve uygun hastalarda kullanılması patolojide yapılan bu moleküler testler sayesinde olmaktadır” şeklinde konuştu.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Çağımızın Hastalığı Kanser Artmaya Devam Ediyor!

Çağımızın en önemli sağlık sorunu olan kanser tüm Dünya da artmaya devam...