Etiket: Destek

Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası’nın aktifleri 100 milyar TL’yi aştı

Yılın ilk çeyreğinde aktiflerini bir önceki yıla göre yüzde 12 oranında artırarak 102,5 milyar TL seviyesine taşıyan Banka, Türkiye’nin geleceği için önem arz eden projelere sağladığı finansman desteği ile birlikte kredi hacmini geçen yıla oranla yüzde 10 artırarak 66,7 milyar TL’ye yükseltti.

Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası, 2023 yılına ait ilk çeyrek finansal sonuçlarını Kamuyu Aydınlatma Platformu’na (KAP) açıkladı. Banka, 2023 yılında ilk çeyreğinde aktiflerini bir önceki yıla göre yüzde 12 artışla 102,5 milyar TL seviyesine taşırken, net kârını yüzde 87’lik artışla yaklaşık 662,8 milyon TL’ye yükseltti. Kredi tutarı bir önceki yıla göre yüzde 10’luk artışla 66,7 milyar TL seviyesine ulaştı. 2023 yılı Mart ayı sonunda ortalama özkaynak kârlılığı yüzde 33 civarında gerçekleşti. Brüt takipteki kredilerin toplam kredilere oranı ise yüzde 1,35 düzeyinde seyrederek Bankacılık sektör ortalamasının altında yer aldı. Bankanın sermaye yeterlilik oranı ise yüzde 15,96 olarak gerçekleşti.

“İklim değişikliğiyle mücadele için, 110 milyon avroluk kaynağı yatırımcılarımızla buluşturacağız”

Türkiye ekonomisinin sürdürülebilir dönüşümüne hizmet etmek amacıyla uluslararası kuruluşlardan elde edilen kaynakları yeni yatırımlarla buluşturduklarını belirten Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası Genel Müdürü İbrahim Öztop, “Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası olarak, ülkemizin de imzacısı olduğu Paris İklim Anlaşması ilkelerine uyum ve 2053 net sıfır karbon hedefi için sorumluluk alıyoruz. Bu kapsamda yenilenebilir enerji alanında yaklaşık 4.233 MW kurulu güce sahip 236 enerji projesine gerekli finansman desteği sağladık. Portföyümüzün yaklaşık yüzde 80’i sürdürülebilirlik temalı kredilerden oluşuyor. 17 Sürdürülebilir Kalkınma Amacının 15’ine doğrudan ya da dolaylı olarak katkı sağlıyoruz. Alman Kalkınma Bankası (KfW) ile T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığı arasında imzalanan 100 milyon avroluk İklim Finansman Kredisini ve ek olarak Alman Hükümeti tarafından karşılanan 10 milyon avroluk hibeyi, Banka olarak yatırımcılarla buluşturuyoruz. Bu anlaşmayla birlikte ülkemizdeki sera gazı emisyonlarının azaltılmasına ve sürdürülebilir kalkınmaya destek sağlayacağımız için mutluyuz. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da ülkemizin sürdürülebilir kalkınması için çalışmaya devam edeceğiz. Ayrıca, ülkemizde yaşanan üzücü deprem felaketi sebebiyle AFAD’a 100 milyon TL tutarında bağış sağladık. Önümüzdeki süreçte de bölgede bulunan vatandaşlarımıza desteğimizi sürdüreceğiz.” dedi. 

“Girişim sermayesi ekosisteminin gelişiminde aktif rol alıyoruz”

Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası’nın kurucusu olduğu Türkiye Kalkınma Fonu ile doğrudan yatırımlara kararlılıkla devam ettiklerini belirten Öztop, “Türkiye Kalkınma Fonu çatısı altında yönetilen ve özellikle savunma sanayi girişimlerini ana odağına alan Yenilikçi ve İleri Teknolojiler Fonumuzdan Beam Teknoloji şirketine yatırım yaptık. Bu yatırım ile siber güvenlik alanında faaliyet gösteren şirkete, test ve değerlendirme laboratuvar kapasitesinin artırılması ve ihracat odağının korunarak sürdürülebilir büyümenin temini için finansman sağlıyoruz. Buna ek olarak, Teknoloji ve İnovasyon Fonumuz aracılığıyla dijital pazarlama alanında faaliyet gösteren Wask şirketine ve Sermaye Fonumuz aracılığıyla bütünsel kaynak yönetimi alanında çalışmalarını gerçekleştiren Fazla şirketine yaptığımız yatırımlarla Türkiye girişim sermayesi ekosisteminin gelişiminde aktif rol alıyoruz.” dedi.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Ramazan Sonrası Hazımsızlığa Dikkat!

Ramazan süresince yavaşlayan metabolizmanın, bayramda aşırı besin yüklemesine maruz kalması midede hazımsızlık, şişkinlik gibi birçok sağlık sorununa yol açabiliyor. Uzman Diyetisyen Ebru Çağıl, bu rahatsızlıkların önüne geçmek için bayramda doğru beslenme yöntemlerini uygulamak ve özellikle zencefil ve zerdeçal içeren fitoterapötik takviyelerden destek almak gerektiğini vurguladı.

 

Ramazan ayı boyunca öğün sayısının daha az olması ve sindirim sisteminin günün belirli saatlerinde dinlendirilmesi sonucunda beslenme alışkanlıklarında değişiklikler meydana gelir. Bayramın gelişi ile bu beslenme alışkanlıkları eski düzene uyum sağlamaya çalışır. Özellikle oruç dönemini geride bırakırken bayram sofralarında yediklerimizin içerikleri yoğunlaşabiliyor.

Hamur işleri, tatlılar, yüksek yağlı besinler, meşrubat veya çay, kahve gibi kafein içeriği yüksek içecekler gün boyu misafirler eşliğinde tükettiklerimiz listesinde yerini alıyor.

 

Uzman Diyetisyen Ebru Çağıl, Ramazan süresince dinlenen metabolizmamız zengin bayram sofralarında hızlı ve yoğun porsiyonlara maruz kaldığı için çeşitli sağlık sorunlarıyla karşılaşabildiğimizi söyledi. Hazımsızlık, şişkinlik gibi sindirim şikâyetlerinin en sık karşılaştığımız sorunlar olduğunu ifade eden Çağıl, “Bu rahatsızlıkların önüne geçmek için doğru beslenme modelini bulmak, hareket halinde olmak ve gerektiğinde tamamen bitkisel desteklerden faydalanmak gerekir” dedi.  

 

Beden sağlığının korunabilmesi için Ramazan sonrasında basit tedbirlerin yeterli olduğunu dile getiren Çağıl, şu önerilerde bulundu:

 

8 adımda doğru beslenme modeli

Oruç döneminden sonra gün içindeki öğün sayısını birden değil, kademeli olarak artırmakta fayda var. 

Bayramda sağlıklı bir kahvaltı ile güne başlanmalı. 

2-3 ana öğün yapılabilir fakat öğünler tatlı, börek gibi bayramlık ikramlarla geçiştirilmemelidir. Gün içindeki tatlı, çerez gibi atıştırmalıklar sınırlı olmalıdır. 

Çay ve kahve ile kafein alımının en çok arttığı zamanlar bayram günleridir. Bunlar mutlaka şekersiz içilmeli ve sınırlı tüketilmelidir. Aksi takdirde mide yanması, mide ekşimesi gibi durumlar yaşanabilir. 

Bayramda bol su tüketilerek hem porsiyon kontrolü sağlanabilir hem de kafeinli içeceklerin alınması önlenebilir. Gündüz içilemeyen su tüketim alışkanlığı böylece tekrar kazandırılmış olur. 

Bayramın adından da anlaşılacağı gibi ‘’şeker’’ tüketimi normale göre fazla olabileceği için porsiyon kontrolü özellikle önem taşımaktadır. Tatlı seçimleri şerbetli tatlılardan yana değil, sütlü tatlılardan yana olmalıdır. 

Olabildiğince hareketli olmak, asansör yerine merdiven kullanmak, yürüyüş gibi aktiviteler metabolizma hızını artırmak ve daha sağlıklı sindirim düzeni için önemlidir. 

Özellikle ramazan sonrasında yiyeceklerin daha rahat sindirimi için çiğneme süresi artırılmalıdır.

 

Bayramda sindirim problemi yaşayanlar için doğal destekler

Uzm. Dyt. Ebru Çağıl, özellikle bayramda mideye fazla yüklenmekten kaynaklanan hazımsızlık, şişkinlik gibi şikayetleri önlemek için doğru beslendikten sonra bitkisel desteklerden de yararlanmak gerektiğini vurguladı. 

Bu bitkisel desteklerin en başında Zencefil ve Zerdeçal’ın geldiğini belirten Çağıl, “Zencefil; şişkinlik ve hazımsızlığı önlemesi, ağrı hafifletici olması, inflamasyonu önlemesi gibi özellikleri sayesinde sindirim kanalında tedavi edici özelliğe sahip en güçlü bitkilerden biridir. Mide yüzeyinde ‘gerçek mide koruyucu’ özellik sağlar ve midedeki besinlerin daha kısa sürede bağırsağa geçişini sağlayarak midenin rahatlamasına destek olur. Zencefilin sadece besin olarak tüketimi içerisindeki Gingerol ve uçucu yağların tam olarak emilmemesine sebep olabilir. Bu yüzden özel olarak ekstrakte edilmiş takviye formunda kullanılması gerekmektedir” dedi. 

 

Zerdeçalın ise karın ağrısı, gaz sancısı, besinleri iyi hazmedememe ve karın bölgesinde şişkinlik halini önleyen bir diğer doğal kaynak olduğuna dikkat çeken Çağıl, “Aynı zamanda zerdeçal sindirim kanalında inflamasyonu ve mide ülserini önleyici etkinliğe sahiptir.  Safra asidi salgısını da düzenleyerek hazımsızlık şikayetlerinin önlenmesine yardımcı olur. Yaygın olarak baharat formunda tüketilen zerdeçalın emilimi tek başına oldukça zordur. Bu sebeple tek başına besin olarak tüketmek yerine, emilim düzeyi yüksek formülasyonları tercih etmek hazımsızlık şikayetlerinde en doğru seçenek olacaktır” diyerek sözlerine devam etti.

 

Zerdeçal ve zencefilin sofra kültüründeki tüketimi ile fitoaktif olarak alımında büyük farklar olduğunu vurgulayan Çağıl, etkinliği klinik çalışmalarla test edilen bitki temelli fitoaktif içeriklerin daha etkili olduğunu, emilim düzeyleri de göz önünde bulundurularak standardize bitkisel takviyelerin tercih edilmesi gerektiğini söyledi. Bu iki fitoaktifin bir arada olduğu sinerjistik kombinasyonların en doğru bilgisi için eczacınıza danışabilirsiniz.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Akciğer kanseri tanı ve tedavisine yönelik yazılım geliştirilecek

Ege Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Biyomühendislik Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Yasin Kaymaz’ın yürütücülüğünü yaptığı, “Akciğer Kanseri Tek Hücre Sekanslama Verilerinde Alternatif Poliadenilasyon Noktası Analizleri İçin Biyoinformatik Yazılım Geliştirilmesi” başlıklı proje Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) Araştırma Destek Birimi (ARDEB)  Hızlı Destek Programı kapsamında desteklenmeye uygun bulundu. Ege Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Budak, üretken bilim insanı Dr. Öğretim Üyesi Yasin Kaymaz’ı tebrik ederek başarılar diledi.

Araştırma ile ilgili bilgi veren Dr. Öğretim Üyesi Yasin Kaymaz,  “Tek hücre RNA sekanslama yöntemleri genellikle transkripte olan genlerin 3’-UTR ucunun yakalanarak sekanslanması prensibine dayanmaktadır. Bu sayede elde edilen sekans okumaları genin ekspresyon seviyesini ölçmede kullanılırken potansiyel olarak genin hangi transkript izoformunun daha aktif olduğu bilgisini de verebilmektedir. Buna ek olarak KHDAK tümör tek hücre transkriptom profilleri bugüne kadar tümöre özgü PA noktalarının incelenmesine konu olmamıştır. Bu bakış açısı ile tek hücre RNA sekanslama verilerinin tekrar biyoinformatik incelemeden geçirilmesi gerekmektedir” dedi.

Dr. Öğretim Üyesi Yasin Kaymaz,  “Tek hücre sekanslama çalışmalarıyla oluşan birden fazla veri setinin entegrasyonu ile tümör hücrelerinin normal hücrelerle karşılaştırmalı analizi sonucu poliadenilasyon noktalarının belirlenmesi ve tümöre özgü profillerinin çıkarılması henüz KHDAK için gerçekleştirilmemiştir. Bu proje ile akciğer kanseri tek hücre araştırmalarında mevcut olan bu eksiklik giderilmeye çalışılacaktır. Tek hücre tümör transkriptom profilleri bazında alternatif poliadenilasyon kullanımının hasta prognostik verileri ile ilişkilendirilmesini içeren bir çalışmaya henüz literatürde rastlanmamıştır. Bu çalışma ile alternatif poliadenilasyon kullanımının tümör prognostik veriler ile ilişkisi incelenerek uzun dönemli hayatta kalıma (long-term survival) etkisi incelenecektir” diye konuştu.

Tümör hücrelerinin profilleri belirlenecek

Projenin amacı ile ilgili detayları da paylaşan Dr. Öğretim Üyesi Yasin Kaymaz,  “Bu proje ile önceden üretmiş olduğumuz ‘endSeqTools’ isimli biyoinformatik aracımızı APA takasları için istatistik testleri de yapabilir şekilde tek hücre sekanslama verilerine de uyarlayarak yeni bir yaklaşım gerçekleştirecektir. Tek hücre sekanslama verileri hücre türüne özgü alternatif poliadenilasyon noktası profillerinin çıkarılmasına ve bu profillerin fonksiyonel olarak çalışılabilmesine olanak sağlayabilir. Bu araştırmanın temel amacı tek hücre transkriptom verileri kullanılarak normal hücrelerden farklı olarak KHDAK tümör hücrelerine özgü 3’-UTR kullanımı ve alternatif poliadenilasyon noktalarının belirlenmesidir. Bu amaçla önceden yayınlanmış çalışmalardaki akciğer kanseri tek hücre RNAseq verileri elde edilecek ve bu amaç için yeniden dizayn edeceğimiz biyoinformatik aracımız ile tümör hücrelerinin poliadenilasyon profilleri belirlenecektir. Malignant olmayan normal hücrelerin profilleri ile karşılaştırmalı analizler sayesinde tümör hücrelerinin kullanmış olduğu alternatif poliadenilasyon noktaları istatistiki testler ile tespit edilecek ve ilgili genlerin biyobelirteç olma potansiyelleri incelenecektir” dedi.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Bayramda Sindirim Sisteminizi Yormayın

Zengin bayram sofraları geleneğimizin bir parçasıdır.Bayramlarda bir araya gelmenin mutluluğu ve tadı bu renkli ve zengin sofralarda çıkarılır. Özenle hazırlanan tatlı ya da tuzlu tüm lezzetler hem göze hem de mideye hitap eder. Fakat uzun bir süre oruç tutulduktan sonra bayramda eski beslenme alışkanlıklarına dönmek bazı sağlık sorunlarına yol açabilir. İkram edilen tatlıları ve hamur işi gıdaları kontrolsüzce  tüketmek; halsizlik, yorgunluk, kilo artışı ve özellikle kabızlık gibi mide-bağırsak problemlerine neden olabilir. Bu nedenle tüm lezzetleri, küçük porsiyonlarda almakta fayda vardır. Memorial Şişli Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Uz. Dyt. Nur Sinem Türkmen, Ramazan bayramı için sağlıklı beslenme önerilerinde bulundu.

Hızlı yemekten kaçının, besinleri iyi çiğneyin

Oruç tutulan süre boyunca dinlenmeye geçmiş sindirim sistemi bayram sabahı; kızartmalar, hamur işleri, salam, sucuk, sosis gibi şarküteri ürünler, fazla tuz ve şeker içeren kahvaltılıklar ile yorulmamalıdır. Kahvaltı öğününde yumurta, peynir, zeytin, avokado, bol yeşillik, domates, salatalık ve tam tahıllı ekmek içeren lif oranı yüksek protein açısından zengin besinler tüketmelidir. Ana yemeklerde; orta boy bir tabağın yarısının salata veya sebze yemeğinden oluştuğundan emin olmalı, diğer yarısı ise et, tavuk, balık, baklagiller ve pilav gibi karbonhidrat kaynağı gıdalara ayrılmalıdır. Ayrıca, yemekler en az 30 dakika sürecek şekilde tüketilmeli, hızlı yemekten kaçınarak iyice çiğnenerek sindirim sistemine destek olunmalıdır. 

Şekersiz çay ya da maden suyu tercih edin

Fazla şeker tüketimini engellemek için, ikram edilen tatlı ya da tuzlu hamur işlerini meyve suyu, şekerli gazoz, komposto, limonata ile tüketmek yerine bitki çayları, ayran veya sade maden suyu tercih tüketilmelidir. Tatlı olarak sütlü tatlılar ve dondurma tercih edilmelidir. Şerbetli tatlı tüketimi bayram boyunca maksimum 1-2 defa ile sınırlandırılmalıdır. Eğer tatlı tüketimi olacaksa; ana yemeklerin yanında tüketilen makarna, pilav, ekmek tarzı gıdaların porsiyonunu azaltmak, diyetin dengelenmesinde yardımcı olacaktır. 

Bol su için, ikramlık tüketimini sınırlayın

Gün boyu misafirliklerde geçirilse bile toplam en az 2,5 lt su içimi ihmal edilmemelidir. Tüketilen toplam çay ve kahvenin ise 4 fincandan fazla olmamasına özen gösterilmelidir. Aksi takdirde, Ramazan bayramı boyunca uyku problemleri oluşabilir, dolayısıyla bayram sonrasında günlük rutine dönmekte güçlük çekilebilir.Eğer akşam yemeğinden sonra tekrar açlık hissedilirse; kalan tatlılar veya hamur işlerini tüketmek yerine, 1 porsiyon taze meyve ile 1 avuç kadar çiğ badem, fındık gibi kuru yemiş içeren bir ara öğün tüketilebilir.

Bayram tatilinin tadını sadece yemekle çıkarmayın

Eğer bayramda bir tatil merkezinde konaklanacaksa, olabildiğince evdeki beslenme tarzı devam ettirilmeye çalışılmalıdır. Açık büfe tarzı tüketim yapılan bir yerde kalınacaksa, sabah küçük porsiyonlarda toplam 7 seçenekten oluşan (yumurta, peynir, zeytin, söğüş sebzeler, bal/pekmez/reçel, tam tahıllı ekmek veya tam buğday unlu mamüller, çay/kahve) bir kahvaltı tabağı hazırlanmalıdır. Öğle yemeği; et/tavuk/balık gibi hayvansal kaynaklı gıdalar ile yapılacaksa, mutlaka akşam yemeği öğünü sebze ağırlıklı yapılmalıdır. Tatilin tadı sadece yemekle çıkarılmamalı, olabildiğince hareketli olarak ve düzenli yürüyüşler yaparak geçirilmelidir. 

Diyabet ve kalp hastaları bayramı ‘kaçamak‘ olarak görmemeli

Bayram boyunca oluşabilecek kabızlık gibi sindirim problemlerinin önüne geçebilmek için mutlaka ana yemeklerin yanında yeşillik içeren zeytinyağlı bir salata olmalıdır. Kefir veya keten tohumu katılmış yoğurt ile bir ara öğün de yapılabilir. Diyabet, kalp, yüksek tansiyon hastaları ve diğer kronik hastalığı olan kişiler diyetlerine olabildiğince dikkat etmeli ve bayramı ‘kaçamak’ olarak düşünerek aşırı gıda tüketimi yapmamalı ve sağlık problemleri oluşturacak şekilde beslenmemelidir.

Misafirlerin küçük porsiyon isteğini normal karşılayın

Kişi kendi beslenmesine dikkat ettiği kadar, evinde ağırladığı misafirlerin de sağlığına bir o kadar dikkat etmelidir. Misafirperver bir kültüre sahip olmamız bazen misafirlere ikram edilen tüm yiyeceklerin bitirilmesinin istenmesine neden olabilmektedir. Misafirlerin doydukları zaman ikramları tüketmeyi bırakmaları veya sağlık problemlerini düşünerek bazı ikramları tüketmek istememeleri normal karşılanmalıdır. Bireyler, tabaklarındaki her şeyi bitirmemenin ayıp olacağını düşünerek, istemeyerek de olsa fazla gıda tüketebilir. Hem bu durumun hem de israfın önüne geçilebilmesi için, misafirlere küçük porsiyonlarda ikramlar yapılmalıdır.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

TÜBİTAK Aşı ve İlaç Geliştirme Kampüsü Açıldı

Türkiye, sağlıkta stratejik bir atılım yaptı. Bu alanda Ar-Ge çalışmalarının yürütüleceği ve inovatif girişimlere ev sahipliği yapacak yeni bir altyapı hizmete girdi. TÜBİTAK Aşı ve İlaç Geliştirme Kampüsü, Ar-Ge ve yenilikçilik alanında en stratejik entegre yapılardan biri olacak.

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, kampüs bileşenlerinden olan biyoteknoloji merkezinde aşı ve ilaçları hücreden başlayarak üretilebileceğini söyledi. Yine yerleşkede bulunan Ulusal Biyolojik ve Kimyasal Test Merkezi’nden bahseden Bakan Varank, “Milli güvenlik ihtiyaçlarımızın önemli bir kısmını kendimiz karşılayacağız” dedi.

MODERN, ENTEGRE TESİS

Sağlık sektöründe hem modern hem entegre bir tesis olma özelliği taşıyan Aşı ve İlaç Geliştirme Kampüsü, TÜBİTAK Gebze Yerleşkesi’nde  resmi törenle açıldı. Törene Bakan Varank’ın yanı sıra Kocaeli Valisi Seddar Yavuz, Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcıları Çetin Ali Dönmez, Mehmet Fatih Kacır, TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal, Gebze Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hacı Ali Mantar, eski Kocaeli Üniversitesi Rektörü ve AK Parti Kocaeli Milletvekili Adayı Prof. Dr. Sadettin Hülagü katıldı.

Açılış töreninde bir konuşma yapan Bakan Varank şunları söyledi:

HIFZISIHHADA ÜRETİM 1998’DE DURDURULDU: Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nde 1998 yılına kadar 18 farklı aşı üretiliyordu. Aşı üretimi 1998 yılında durduruldu ve o tarihten itibaren aşı üretimiyle ilgili faaliyet olmadı. 1998 yılında son aşısını üretmiş bir kurumun sorumluluğunu bize yüklemeye çalışanların aksine biz sağlık sektörünün savunma sanayi gibi stratejik öneme sahip olduğunun gayet farkındayız.

41 AR-GE MERKEZİ: TÜBİTAK’ın burs ve destek programlarıyla 2002’den günümüze aşı ve ilaç alanında 5 binden fazla projeye 10,5 milyar lira kaynak aktardık. İlaç alanında faaliyet gösteren Ar-Ge Merkezi sayısını 41’e çıkardık. Teknopark ve Ar-Ge merkezlerindeki aşı ve ilaç sektörüne yönelik çalışmalar yürüten firmalara bugüne kadar 5,5 milyar liranın üzerinde destek sağladık.

HÜCREDEN BAŞLAYARAK: TÜBİTAK Aşı ve İlaç Geliştirme Kampüsü, 3500 metrekare kapalı alan sahip. Medikal Biyoteknoloji Mükemmeliyet Merkezi ile Ulusal Biyolojik ve Kimyasal Test Merkezlerinden oluşuyor. Tüm Türkiye’ye hatta bölgemize hizmet edecek bu önemli yatırımla farklı aşı ve genetik ürünleri, biyoteknolojik ilaç ve aşı adaylarını, hücreden başlayarak üretilebileceğiz.

İNOVATİF PROJELER: Kanser tedavisinde önemli bir yere sahip hücre tedavi sistemlerini, DNA zincirlerini kesmeye ve yeniden birleştirmeye olanak sağlayan embriyo çalışmalarını hayata geçirebileceğiz. Moleküler biyoloji, kimya ve malzeme biliminin kesiştiği inovatif projeler yürütebileceğiz.

MİLLİ GÜVENLİK İHTİYAÇLARI: Açılışını yaptığımız Ulusal Biyolojik ve Kimyasal Test Merkezi’nde de Türkiye’nin milli güvenlik ihtiyaçlarının önemli bir kısmını kendimiz karşılayacağız. Kimyasal, Biyolojik, Radyolojik ve Nükleer (KBRN) tehditlere karşı savunma ürünlerinin, uluslararası standartlarda test ve sertifikasyonlarının bu merkezde biz yapacağız.

ÖNCÜL BİR MERKEZ OLACAK: En büyük sermayemiz insan kaynağımız. Aşı ve ilaç sektöründe çalışacak yeni araştırmacılarımızı da burada yetiştirmiş olacağız. Kampüsümüzün aşı ve ilaç geliştirme, KBRN araştırmaları gibi kritik konularda dünyada öncül bir merkez olacağından hiç şüphemiz yok.

ÜRETİM AŞAMASINDAKİ ALTYAPIYI SUNACAK

TÜBİTAK Başkanı Mandal, Türkiye için kritik iki merkezin açılışını gerçekleştirdiklerini belirterek üniversitelerde geliştirilen temel araştırma düzeyindeki çalışmaların üretim aşamasında ihtiyaç duyduğu gerekli donanım ve altyapıyı bu kampüste ulaşılabileceğini söyledi.

3 MERKEZDEN OLUŞUYOR

TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi (MAM) bünyesinde hayata geçen Aşı ve İlaç Geliştirme Kampüsü, aşı ve ilaç alanında çalışacak Medikal Biyoteknoloji Mükemmeliyet Merkezi (MEDİBİYO) ile Ulusal Biyolojik ve Kimyasal Test Merkezi ‘nden(BKTM) oluşuyor.

MEDİBİYO’DA İLAÇ VE AŞI

Tasarım aşamasından üretim süreçlerine kadar aşı ve ilaç geliştirilmesine olanak sağlayan Medikal Biyoteknoloji Mükemmelliyet Merkezi’nde (MEDİBİYO) aşı ve ilaç adaylarının klinik öncesi çalışmaları tamamlanacak. Avrupa Birliği ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ortak finansmanı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlı’ğının yürüttüğü Rekabetçi Sektörler Programı kapsamında inşa edilen merkezde, yeni tanı ve tedavi sistemlerin geliştirilmesine yönelik vizyoner projeler üretilecek. Türkiye’de ilaç sektörünün ihtiyaç olan insan gücünü yetiştirecek kapasiteye sahip MEDİBİYO’da özellikle kanser tedavisine yönelik ilaçlar üzerine çalışmalar yürütülecek.

BKTM’DE SAVUNMAYA DÖNÜK ÜRÜNLER

Türkiye’nin milli savunma ihtiyaçlarına yönelik yerli ve milli ürünler üretecek olan BKTM’de, kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer (KBRN) tehditlere karşı savunma ürünleri geliştirilecek. Merkezde, uluslararası standartlarda test ve sertifikasyonlarını yapacak. Bu merkez sayesinde KBRN ürünleri alanında cari açık azalacak.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Banvit BRF Akıllı Çocuk Sofrası kapsamında 23 Nisan’da ebeveynlerin çocukların yeme alışkanlıkları üzerindeki etkisine dikkat çekiyor

Banvit BRF “Akıllı Çocuk Sofrası” projesi kapsamında 23 Nisan’da Eğitim Bilimci Dr. Özgür Bolat’ın katkısıyla ebeveynlerin çocukların yeme alışkanlıkları üzerindeki etkisine dikkat çekti.

Toplumsal yatırımlarında ”Sürdürülebilir Gıda” konusuna odaklanan Banvit BRF, çocukların sağlıklı gelişimine destek veren “Akıllı Çocuk Sofrası” projesi kapsamında 23 Nisan’da proje danışmanlarından Eğitim Bilimci Dr. Özgür Bolat’ın “Ebeveynlerin çocukların yeme alışkanlıklarını nasıl etkilediği’ konusundaki makalesini paylaştı.

Türkiye’nin önde gelen beyaz et üreticilerinden olan Banvit BRF, sürdürülebilirlik çalışmaları çerçevesinde sağlıklı nesillerin yetişmesine ve gıda israfının önlenmesine katkıda bulunmak amacıyla başlattığı “Akıllı Çocuk Sofrası” projesini sürdürüyor.  Projeyle çocuklarda doğru beslenme alışkanlıklarının oluşturulması ve gıda israfı konusunda farkındalık yaratılması hedefleniyor. Beslenme alışkanlıklarının çok büyük ölçüde aile içinde edinildiği gerçeğinden yola çıkan “Akıllı Çocuk Sofrası”, ilkokul öğrencileri ile ailelerinin ve öğretmenlerinin sürdürülebilir gıda konusundaki eğitim ve farkındalık çalışmalarını kapsıyor

Çocukların gelişiminde beslenmenin önemini her fırsatta vurgulayan Banvit BRF, 23 Nisan’da geleceğimizi emanet ettiğimiz çocuklarımızın yeme alışkanlıklarına odaklandı. Proje danışmanlarından Eğitim Bilimci Dr. Özgür Bolat, 23 Nisan’daki makalesinde 1970’lerden bu yana çocukluk döneminde fazla kilolu olma yüzdeliğinin giderek arttığını ve bunun çocuklar için bir risk oluşturabileceğini belirterek şunları yazdı. “Kiloluluk ve obezite çocuklar için hem sosyal damgalanma riski taşıyabilir hem de onların sağlıklarını ömür boyu etkileyebilir.  Elbette her çocuğun yeme alışkanlıkları ailede oluşuyor. Bir çocuğun kilosu hem ailesinin yeme alışkanlıklarına hem de çevresindeki gıda alımına ve ulaşabildiği gıdalara bağlı. Örneğin, çocuğunuzun kola içmesini istemiyorsanız, fakat evde yetişkinlerin içimi için kola bulunuyorsa, o zaman çocuğunuzu uzun vadede engellemeniz zordur. Vereceğiniz nasihatlerin veya koyacağınız bir yasağın ancak kısa dönemde etkisi olur; çünkü çocuklar ilk önce yetişkinleri taklit ederek öğrenirler ve hayatta var olurlar.”

Makalesinde Amerikan Pediatri Akademisi’nin sunduğu raporun da bu görüşü onayladığını kaydeden Bolat şöyle devam etti; “Rapora göre, çocukların yüksek yağlı yiyeceklere yönelik tercihleri ebeveynlerin yağ tüketim oranıyla doğrudan orantılı. Dolayısıyla, çocuğun erken gelişiminde yiyecek tercihlerini şekillendiren faktörlerin kaynağı çocuğun içerisinde bulunduğu aile ortamında yatıyor. Çocukların yeme alışkanlıklarını etkileyen davranışsal faktörlere ilişkin çalışma yapan Birch ve Fisher çocuklarda gıda tercihlerini detaylı incelediler. Buldukları ilk bulgu ise şu oldu; Anne sütü ile daha çok beslenen çocuklar yeni tatlara daha açık oluyor çünkü anne sütü ile farklı tatlara maruz kalıyor. Ayrıca bebekliğinde çoğunlukla anne sütüyle beslenen ve doyan çocuklar ek gıdaya daha kolay geçerler; çünkü birçok tat deneyimleri olmuştur. Daha çok mamayla beslenen ve her öğünde aynı tada alışan bebekler ise, ek gıdaya ve yemek yemeye geçmekte zorlanıyorlar. Yani, emzirme döneminden itibaren ailenin yeme alışkanlıkları çok belirleyici oluyor.”

Bunun yanı sıra yenilmesi istenen yiyeceğin ulaşılabilir olmasının da çok önemli olduğunu kaydeden Eğitim Bilimci Dr. Özgür Bolat, Baranowski’nin okul çocuklarıyla yaptığı bir araştırmaya dikkat çekti. Araştırmada çeşitli meyve sebzelerin sıklıkla servis edildiği bir okulda, çocukların meyve-sebze tüketiminin yaşıtlarına oranla fazla olduğu ve çocukların meyve-sebzeyi daha çok tercih ettikleri ortaya çıktı.

Çocukların beslenmeleri konusunda önce ebeveynlerin, sonra da çevrenin tutumunun çok önemli olduğunu belirten Bolat, şunları yazdı; “Beslenme konusunda çocuklara doğru rol model olabilmemiz çok önemli. Unutmayın, bir çocuğun yeni bir tada alışması ortalama olarak 5-10 denemeden sonra oluşur. Bu sebeple bu süreçte zorlamadan, kuralcı olmadan çocuğu o besine kademeli maruz bırakmak önemli. Aynı zamanda çocukların sağlıklı gıdalara kolaylıkla ulaşabilmeleri ve sağlıksız gıdaların ev ve okul ortamında barındırılmaması da önem taşıyor. Çocuklukta edinilen alışkanlıklarla başa çıkmak bir ömür sürebilir. Çocuklara sağlıklı ve dengeli beslenme alışkanlıkları oluşturabilecekleri alan ve imkan sunmak da her birimizin görevi.”

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı