Havalarda gittikçe soğuyor. Bu sene kış erken mi gelecek ne. Geçenlerde bir takvim yaprağında okumuştum. Orta güz başlangıcı diyordu. Demek ki son güz de var.
Son güz, ardından kış. Nedense Atilla İlhanın mısraları aklıma geldi. “Oysa ben akşam olmuşum. Yapraklarım dökülüyor. Usul usul. Adım sonbahar.”
Zaman ne kadar hızlı geçiyor. Sanki dünya yel değirmenine dönmüş.
Hani güz demiştik ya, geçenlerde Tokat’a gitmiştim. Yüksek dağların arasında bir doğa harikası. Yeşilin her tonunu bulmak mümkün bu dağlarda. Bir de sarının renkleri vardı. Bu arada kızaranları da unutmamak gerek. Tepeden tırnağa kızarıp kırmızı bir meşaleye dönenleri bir kenara not ediyorum. Gazel düşmüştü dağlara. Kayınlar, gürgenler, yabani kavaklar, meşe palamutları. Hepsi sarı gelinlik giymişlerdi. Yeşil kalan bir çam vardı. O da herhalde ortama itiraz etmişti. Canik Dağlarının zirveleri orta güzü yaşıyordu. Usul usul son güze hazırlanmaktaydılar. Her yerde hazan, her yerde sonbahar. Yüksek yaylarda çobanlar, koyun sürüleri ve kangal köpekleri. Ne kadar sadık bir hayvan bu kangallar. Biri bizi takip ederken bir diğeri koyunların başından ayrılmıyordu. Sadakat ne güzel bir şey. Hele de insanda sadakat, ne büyük bir erdemdir.
Bağlarda güz bozgunu vardı. Kala kala bir tek göbekli, lahanalar kalmıştı. Elmalar sararmış, güz soğuklarını beklemekteydiler. Çalı böğürtlenleri karamış tam kıvamına gelmişlerdi. Kuşburnular toplanmış çoktan reçel olmuştular bile. Yazdan kalma biçilmiş ekin sapları, Allah kadir-i mutlaktır, hele bir yaz gelsin de görüşürüz diyorlardı sanki.
Sanırım dağ laleleri biraz erken başlarını uzatmıştılar toprak altından. Mor renkleriyle yaylaları doldurmuş, yağmur duasını beklemekteydiler. Kuraklık oraları da vurmuştu. Bu saatten sonra yağsan ne olur yağmasan ne, der gibiydiler. İlkbaharda halimi hatırımı sormadın da, artık güz gelmiş bu saatten sonra sorsan ne yazar diyen halleri vardı. Esasında çok yağmur duası etmişlerdi ama nedense bu sene yağmur bulutları bu tarafa küsmüş bir türlü barışmamıştılar. Aralarında ki sevgi bağı kopmak üzereydi. Neyse ki dağ laleleri alıngan değildiler.
Öte yandan Anadolu’nun hangi tarafına baksan bu küskünlüğün izleri görülmektedir. Bu sene pekte cömert davranmadı yağmur bulutları. Kısmet. Ümitler gelecek olan bahara kaldı. Gelirse ölüm senden gelsin be gülüm, ‘üzülme Allah bize yeter’ der gibiler birbirlerine.
Güz demişken insanda da bu güzü görmek mümkün. Ama biraz kar yağmış gibi. Kırlaşan saçlar, ağaran kaşlar gibi. İnsanın güzü galiba biraz kış mevsimini andırıyor. Ama genelde insanlar bu mevsimi güz mevsimi olarak anarlar. Sanki burada bir tezat var gibi. Tezat olan tarafı kar yağışı olması herhalde.
Bir de ruhen kışı yaşayanlar var. Onlar hangi demi yaşarlar bilmem ama dem gelir kış mevsimine döner dem gelir ilkbaharı yaşarlar. Bu insanoğlunun da ipiyle kuyuya inilmiyor. Bir bakıyorsun ilkbahar gelmiş gibi çiçekler açar yüzlerinde, bir de bakarsın kışı getirmiş her taraf bembeyaz onlar için. Galiba bunların felekle çok işleri var. Herhalde ‘vaz geç gönlüm seni anlayan yok’ mısralarıyla avunmaktalar. Muhakkak içlerinde bir hadise vardır. Dışarıya da ancak ilkbahar ve kış olarak yansıtırlar. Hani kimin kalbinde ne varsa diline dökülür ya onun gibi.
Öyle bir örtü sermiş ki Kadir-i Mutlak, ne fakiri aç koymuş ne zengini tok. Mesela dağları yükseltmiş, suları içlerine koymuş, ovaları yaratmış toprağını bereketli yapmış, adam diksen biter misali.
Karıncalar ve bütün haşarat yer altına çekilmiştiler. Yaz boyu çalıştı çabaladılar. Sonrada ‘Allah bize yeter o ne güzel vekildir’ deyip tevekkül ettiler. Öyle bir düzen kurmuş ki Cenabı Hak, yerin altı mı hayırlı yoksa üstümü, hangi ayın hangi gününde, nerede ne yapacaklarını bildirmiş onlara.
Bir de yerden bitme mantarlar vardı. Bir iki gün önce yağmur çisesi ıslatmış etrafı, onlarda vakit bu vakit deyip hemen kafalarını uzatmıştılar çayırlarda. Dağ lalelerine arkadaşlık yapıyorlardı. Bu arada; ‘oda benden küsmüş dünden ziyade’ diyen, kısa ömürlü otlar yer yer sararıp solmuşlar ama gelecek bahara dişlerini bilemekteydiler.
En başta son güz demiştik. Birçoğumuz son güze geldik. Hatta son düzlüğe. Nicelerini gönderdik. Sanki yerin altındakiler yerin üstündekilerden fazla gibi. Bir takımlarımızda hazanı yaşamakta. Gelenler gitti. Hani “Yaşar Kemal diyordu ya, “O iyi insanlar o güzel atlara binip çekip gittiler.” Her geçen gün geleni aratmakta. Gidenler hep güzel oluyor. Yeni gelenler de gidenleri özlemekte. Herhalde dünyanın hali böyle.
Her yer de oldu gibi Tokat da son güze girmekte. Ardından kış. Birçoklarının içi yine üşüyecek. Birçokları baharı göremeyecek. Her şeye inat doğa kendini yenileyecek. Eskiler unutulup yerlerine yeniler gelecek. Güz baharı, bahar güzü takip edecek. Yüreklerde kalacak olan, sıcak bakışlı sevgiler olacak. Yüce Allah yüreklerimizden sevgiyi silmesin. Sevgidir canlıları yaşatan. Çiçek baharı sevmese arı dalına konabil miydi? Bulut yağmuru, su toprağı sevmese akar mecrasını bulur muydu? Arı balda çiçek dalda ne güzel. El karda gönül yarda ne güzel.