Kırklareli iline ait efsaneler: Kırklareli ve Kırk Kilise Olayı, Kaynarca Deresi Efsanesi, Şeyh Hafız Mustafa Efendi Efsanesi.
Kırklareli ve Kırkkilise Olayı
Türkler, Kırklareli’ni Bizanslılardan 1368 de ikinci kez aldıkları zaman adı Rumca ‘da “yurttaşlar topluluğu” anlamına gelen SARANTA ECCLESIA idi; yani KIRKKILISE. Ilimiz Kırkkilise ismini muhtemelen Hırıstiyanlığın 313. yılında İmparator Konstantinus tarafından serbest bırakılıp varlığının Roma Devleti tarafından resmen kabul edilmesinden sonra almıştır.
Yunancada “yurttaşlar topluluğu ” kelimesinden alınan kilise ismi ” Dindarlar Birliğini” oluşturdu. Bundan sonra kilise eyalet yöntemlerine uygun olarak dinsel bölgeler oluşturmaya başladılar. Kırklareli bu dönemde yurttaşlar topluluğunun yeriydi. Kırklareli ayni zamanda “İlk Hırıstiyan Yeri” olması dolayısıyla da “Kutsanmış Kent” olarak geçmektedir tarihe. Sonraki yıllarda Dindarlar Topluluğu tarafından “Ruhların Kurduğu Kent” olmuştur.
1603 yılında ilimize gelen gelmiş olan Polonyalı yazar Simeon, Kırklareli’nin kayalık bir arazi üzerine kurulduğunu ve kilise çokluğundan dolayı Greklerin buraya Dessera Kondi Eklesiai denildiğini yazmaktadır.
Türkler, Kırkilise adının Hırıstıyanlık inancı ile yakın ilgisi olduğundan Şehri aldıktan sonra buna saygı göstermişler ve geleneklere uygun olarak adını değiştirme çabasına girmemişlerdir. Cumhuriyetin gelmesi ile “Kırkazizler” olarak ifade edilen şehrin adı Kırklareli olarak değiştirilmiştir.
Kaynarca deresi Efsanesi
Bir zamanlar Tuna boyunda sürüsünü yayan bir çoban, başkalarının tarlasına kaçan mor koçu çevirmek ister. Tarla ırmağa çok yakındır. Seslenir, çağırır, koçu döndüremez. Kırlarda; kendi bıçağı ile nakışladığı, özenle işlediği hiç elinden bırakmadığı bir değneği vardır.Kızgınlıkla onu koça fırlatır. Hayvan döner ama değnek de Tuna ‘ya düşer. Düşer düşmez de yitip gider. Çok üzülen çoban, arar tarar bir türlü değneğini bulamaz.
Aradan yıllar geçer.Göçmen olarak Türkiye’ye gelen çoban, bir gün Kaynarca’dan geçerken Kaynarca Deresi’nin gözesine yakın kahve kapısında asılı bir değnek görür.Gözlerine inanamaz.Yaklaşır ve evire çevire bakar. Değnek yıllar önce Tuna’da yiten değneğidir. Merakla kendisini izleyenlere, bunu söylese de kimseyi inandıramaz.”Biz onu suyun gözesinde bulduk,nasıl olur?” derler. Çoban da değneğin bir ucundaki burgulu boşluğa ağasından aldığı hakları altına çevirerek yerleştirdiğini söyler. Burgulu yeri açar ve altınlarına kavuşur.
Yöre insanı, doğası, yaşamıyla göçtüğü yerlerle bağlantı kurmakta Kaynarca Deresi’ne “Tuna Kızı” gözüyle bakmaktadır.
Şeyh Hafız Mustafa Efendi Efsanesi
Çorum tekkesi şeyhi Bahri Efendi ‘yi ziyaret etmek ister. Yolda Şeyh’e soracağı kimi sorular aklından geçmektedir. Şeyh’i yazı yazarken bulur. Selamlayıp yanına varır. Mustafa efendi ona yazdıklarını gösterir. Bunlar yolda aklından geçirdiği soruların cevaplarıdır. Hafız Mustafa Efendinin ölümünde dinsel gerekleri yerine getirenlerden biri daha önce onun ardından konuşmuştur. Ölüyle yalnız kaldığında, Mustafa Efendi adamın bileğini sıkıca kavrar. Adam çok korkar, Dışarıya fırlayıp, “Babanız yaşıyor”, diye oğlunu çağırır. İçeri giren oğul, babasının ölü olduğunu görür. Adama korkmadan görevini yapmasını söyler. Mustafa efendi yaşarken ardından konuşana gereken dersi vermiştir.