Kastamonu iline ait efsaneler: Kastamonu İsminin Efsanesi, Bayraklı Sultan Efsanesi, Şaban-ı Veli Efsanesi, Şeyh Hafız Mustafa Efendi Efsanesi.
Kastamonu İsminin Efsanesi
Kastamonu efsaneleri içinde en kuvvetli görünen ve bu güne kadar kullanılanı Kastamonu Şehrinin ismiyle ilgili olanıdır:
Yaygın bir rivayete göre Türkler tarafından Kastamonu Kalesinin fethi sırasında; Bizans Tekfur’unun güzel kızı Moni’nin yakışıklı Türk Kumandanına tutkusu, dadısı vasıtasıyla bildirilip, karşılık veren Komutana kale kapısının anahtarlarının teslimi ile uzun müddet kaleye girmeye muvaffak olamayan Türk askerlerinin aniden kaleye girdiğini görünce, durumu anlayan Bizans Tekfuru güzel kızı Moni’yi kale burcundan aşağıya atması üzerine Türkler tarafından söylenen “Kastın ne idi Moni’ye” sözü önce askerler arasında, daha sonra da Halk dilinde Kastamoni şeklini almış olsa gerektir. Bu gün Moni’nin aşağıya atıldığı yer “Kırk Kız” türbesi olarak bilinmekte ve halk tarafından saygı duyulmaktadır. Kırk kız denmesine sebep, herhalde, “Tam Kırk parçaya ayrıldı” sözünün anlatılmak istenmiş olmasıdır.
Bayraklı Sultan Efsanesi
Bayraklı Sultan, Kastamonu Kalesi’nin batı burçlarında bir yatır türbesidir. Kastamonulular buraya mum yerine bayrak dikerler. Buna ilişkin anlatılanlar şöyledir:
Kastamonu Kalesi Selçuklularca kuşatılmıştır. Kuşatma uzamış yiğitlerin sabrı tükenmiştir.Günün birinde toplanır karar alırlar: Ertesi gün güneş doğmadan kaleye saldırı düzenlenecek, ne olursa olsun kale alınacak,bayrağı kaleye ilk diken yiğide armağan edilecektir.
Ertesi sabah zorlu bir saldırıya girişilir. Öğleye doğru savaş iyice kızışmıştır. Bu sırada ünlü yiğit Yunus Mürebbi Haykırır: ”Ardımdan gelin,Beni kollayın.bu kaleye sancağı ilk ben dikeceğim.” ok gibi fırlayıp elindeki ipi burcun sivri dişlerine takar,kaşla göz arasında burca tırmanır. Koynundan kılıcını çıkarıp yiğitçe dövüşür. Ardındakiler de burca çıkar. Vuruşmaya başlar.Yunus Mürebbi sancağı kaleye dikmiştir. Savaş bitmiş sancak kalede dalgalanmaktadır. Ama Yunus Mürebbi görünmez. Adamları onu bulduklarında ,kanlar içinde yatmaktadır. Bedenine sakladığı sancağı hala sımsıkı tutmaktadır. Bu yüzden adı Bayraklı Sultan olur. Halk dileği gerçekleşsin diye ona bayrak adar.
Şaban-ı Veli Efsanesi
Şaban-ı Veli küçük yaşta ana babasını yitirmiş iyi yürekli bir kadın onu yanına almıştır.Mahalle Mektebi’ni bitiren Şaban İstanbul’a gidip bilgisini geliştirmek için kadıncağızdan izin alır. Yollara düşer. İstanbul’da bir medreseye girer. Tüm zamanını okumakla geçirir. Kendini ilme verir. Sürekli bir arayış içindedir. Ona yol gösterecek düşüncelerini aydınlatacak birine gereksinme duyacaktır. Sıkıntılı gecelerin birinde bir ses duyar. “Sılaya dön, kurtuluş oradadır.”
Ertesi gün birkaç mollayla yola çıkar. Önce Bolu’ya uğrayıp övgüsünü işittiği Hayreddin Tokadi’yi ziyarete gidecek oradan Kastamonu’ya dönecektir. Bolu’da Tokadi’nin Dergahı yanında konakladıklarında zikir sesleri mollaları çeker. Gitmek isterler. Şaban Veli: “Onların yanına gideriz ama etkileri çekicidir. İlahi aşkı büyük olanlar, çevresindekileri de çeker. bizi buraya bağlayabilirler” diyerek onları uyarır ama mollalar ısrar edince giderler. Zikir bittiğinde Şaban-ı Veli oradan ayrılamaz. Mollaları gönderir. Kendisi yıllarca Hayreddin Tokadi’ye hizmet eder.
Olgunluğa erişince Kastamonu’ya dönmek ister. Günlerden sonra Kastamonu yakınında yaşlı bir çınarın oyuk gövdesine yerleşir. Kastamonu’da Şeyhlik postunda oturan İsa Dede Efendi, bir türlü kente gelmesini sağlayamaz. Yıllarca bu kovukta yaşar, Sonunda ısrarlara dayanamaz, kovuktan çıkar, kente yönelir. Çınarda arkasından gelmektedir. Şaban Veli: “Oldumu ya, oldumu ya? ben ki bunca zaman sürdüğüm manevi sefaya senide ortak ettim. Yaşadığı güzellikleri seninle paylaştım. Sen de şimdi benim gizlerimi seninle paylaştım. Sen de şimdi benim gizlerimi ele veriyorsun”, diye ağaca çıkışır. Ağaç olduğu yerde kalır. Şaban Veli’de Seyit Sünnet Mescidi’ne yerleştirilir. Kısa zamanda kente çok sevilir, sayılır, mescit onu dinlemeye gelenler le dolar, taşar. Caminin adı da Seyit Şaban olarak kalır.
Şeyh Hafız Mustafa Efendi Efsanesi
Çorum tekkesi şeyhi Bahri Efendi ‘yi ziyaret etmek ister. Yolda Şeyh’e soracağı kimi sorular aklından geçmektedir. Şeyh’i yazı yazarken bulur. Selamlayıp yanına varır. Mustafa efendi ona yazdıklarını gösterir. Bunlar yolda aklından geçirdiği soruların cevaplarıdır. Hafız Mustafa Efendinin ölümünde dinsel gerekleri yerine getirenlerden biri daha önce onun ardından konuşmuştur. Ölüyle yalnız kaldığında, Mustafa Efendi adamın bileğini sıkıca kavrar. Adam çok korkar, Dışarıya fırlayıp, “Babanız yaşıyor”, diye oğlunu çağırır. İçeri giren oğul, babasının ölü olduğunu görür. Adama korkmadan görevini yapmasını söyler. Mustafa efendi yaşarken ardından konuşana gereken dersi vermiştir.