Bu kelime bana “jack” den hediye kaldı. Belki içinizden bazılarınız “Jack” da kim, ya da neyin nesi diyebilirisiniz. Açıklayayım:
”Jack” Alfosn Dode’nin çok hazin bir romanıdır. Okuyanlarınız varsa bilirler. Ve eminim ki, kitabı elinize aldığınız andan itibaren en son sayfasını açmadan edemezsiniz. Çünkü bir ana önce sonucunu merak edeceksiniz. Ama hiç boşuna çabalamayın, kitabı okumadan bu hikâyenin sonun bir türlü anlayamazsınız.
Bazılarımızın okuması böyledir. Ellerine aldıkları kitabın bir başını bir ortasını bir de sonunu okurlar sonra da sıkılır atarlar bir kenara. Daha sonrada ben kitap okudum diyip şişinerek gezinir güya entel havaları atarlar. Hatta işi o kadar ileri götürüler ki, hafta da bir kitap okuduklarını bile iddia ederler. Heyhat. Ne kolay öyle hafta da bir kitap okumak… Bu durum her babayiğide nasip olmaz. Kolay kolay olacak meziyet de değildir.
Bazılarımızın okuması da haber başlıkları ya da spor sayfalarıdır. Daha birçoğumuz da kulaktan ne duydu ise bilgisi bu kadardır.
Bir kere insanın içinde aşk olmalı. Okuma açlığı olmayan biri nasıl böyle bir fedakârlık da bulunabilir ki. Fedakârlık diyorum; aşk da fedakârlık değilmidir. İçinde aşk olan, aşkın açıdır. Aşkının içinde yaşamayan o aşkı yaşamış olabilir mi? Kitabın içine girip yaşamayan kitap okudum demesin. Hatta demekten bile hayâ etsin. Çünkü bir kitap bir hayattır.
Mesela bir martının kanadı. Bu da nerden çıktı diyeceksiniz. Çünkü bir martı bir hayattır. Ve bir martının hayatına pekâlâ da bir kitap yazılabilir.
Sözü okumadan açmışken şunu da demeden edemeyeceğim. Maalesef Profilimiz bu sayfada pek de şık durmuyor. Avrupa devletlerini de geçtim, Dünya devletleri içerisinde en az sayıda kitap okuyanlardanız. Tabi bu basılı neşriyata da yansıyor. En az neşriyat ülkemiz de basılıyor. Tabi eğer diyorsak ki; ‘kardeşim zaten biz üçüncü Dünya ülkelerindeniz bu sonuç da doğal’ artık buna da sözümüz yoktur.
Belki bu yazıyı okuyanlarınız şöyle diyebilir, ‘kardeşim yazınıza ne başlık atmışsınız, neden dem vuruyorsunuz. Ne alaka(!)
O zaman merak edenleriniz için söylüyorum. “İkisinden birisi” ikisinden mana insanda ki Nefis ve ruhtur. Her an bu iki kuvvetin çekişmesi içerimizde değilmidir? Hep içimiz de bu iki sesin haykırışlarını duymazmıyız. Biri ‘bunu şöyle yap ya da şunu şöyle söyle’ derken bir diğer ses ‘Hayır Allah’tan kork bu öyle değil şöyledir. Hatta da bazen bocalarız acaba hangi ses doğru diye. Dahası bazılarımız; hangisi rahmani hangisi nefsanîydi diyerek şaşırdığımız anlarda olur.
O kadar gariptir ki; bu sesin mücadelesiyle, ne ondan kurtula biliriz ne onsuz yapabiliriz. Hani kimilerimizin ‘vicdan sesi’ dediğimiz bu sesle.
Bazen de “vicdanın sesini dinle” diye ikazlarda bulunduğu bu sesi bir türlü başkalarına duyuramayız.
İnsanın en büyük bu mücadelensin sonucunda, hayvanlardan bizi ayırt eden irademizin de rolüyle öyle bir netice alıyor ki; bu mücadelenin sonucunda şehitlik ya da gazilik mertebesi veriyor yüce Allah. Nefsin galibiyetinde ruh şehit, ruhun galibiyetinde ise gazilikle müjdeleniyor ruh. Ve her bir galibiyet de “Erdem” denilen o olgu gelişiyor insan ruhunda.
İnsanlığın var oluşundan beri bu felsefe; Eflatundan tutunda Aristoteles’e, Budizm’e, Brahmanizime kadar hep bu olgular vardır. “Mir vana” dedikleri olgu, ‘erdeme kavuşmuş insan’ demektir. Musevilik de ve İseviliğin temeli de bu dur aslında. Tabi Dinimiz olan İslam’ın da.
Aristo’nun ve Eflatunun, iyi İnsan dedikleri, “Erdeme ulaşmış insan” tanımıdır. Daha birçok düşünürün, mesela Çiçero ve Philon’da aynı felsefe üzerinde çalışmışlardır.
Kuranı Kerimde ise bu mücadele şöyle dile getirilmiştir. “Ey mutmain (tatmin olmuş) nefis!” Razı olmuş ve rızaya ermiş olarak dön Rabbine!” “Haydi, katıl kullarıma!” “Gir Cennetime![Fecr Suresi – 27-28-29-30 Ayet] Muhammet Esed Mealinde ise” Dürüst ve Erdemliler başlangıcıyla ayet tefsir edilmiştir.
Başka bir yorumda ise bu bahse şöyle izahat getiriliyor. Ruh ve nefis Huzur-u İlahide yana yana getirilecektir. Nefsine mağlup olan nefis sahibinden şikayetçi olacaktır. Diyecektir ki:
“Yarabbi sen bu kuluna akıl verdin, irade verdin. Fakat bu kulun aklını ve iradesini kullanamadı. Benim arzu ve isteklerimle mücadele etmedi. Beni terbiye ve tezkiye ederek beni ıslah etmedi. Şimdi de bu acıklı azaba ben de bunun la birlikte gideceğim. Ben bu kulundan davacıyım Yarabbi.”
Nefsini terbiye ve tezkiye eden ruha ise yukarda ki Ayeti Kerime ile İhsanda bulunacaktır Yüce Allah.
İşte iki sesten biri muhakkak galip gelecektir. Bu mücadelenin sonun da beraberlik yoktur. Sonuç kesin ve katidir. Yazımdaki başlığı da bunun için attım. Evet, “ikisinden birisi ama hangisi?”
Ümit ediyorum ki içimiz de ki bu sesin galibi hep hayırdan yana olur. Hep Rahmani olur. Hayatımız boyunca devam edecek olan bu mücadelede galibiyet erdemden yana olur.