Güven, birine veya bir şeye bel bağlama, kişinin kendisine duyduğu itimat, cesaret, yüreklilik ve emniyet anlamına gelir. Güven, korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu, itimat. Korku ve kuşku duygusundan uzak inanma ve bağlanma duygusudur. Güven vermek, güven duygusu uyandırmak, itimat telkin etmektir.
İman, emanet ve emniyet (güvenlik) kelimeleri aynı kökten gelir. İman, Yüce Allah’a inanmak suretiyle emniyette olmak demektir. Buradaki emniyet hem güvenlik hem de itminan bulma anlamındadır. Buna göre iman ile güven arasında bir paralellik ilişkisi bulunmaktadır. İmanın olduğu yerde emniyet yani güven vardır. İmanın olduğu yerde emanete sadakat vardır. Güven, insan ilişkilerinin temelidir. Eğer bu temel sarsılırsa toplum hayatında fırtınalar, kasırgalar ve tufanlar kopar. Güvenin olmadığı yerde iman da yoktur, ya da gittikçe zayıflamış ve etkisiz hale gelmiştir.
Güven, toplumu bir arada tutan en önemli sermayedir. Ekonomik istikrar, toplumsal huzur, sosyal dayanışma ancak güven ile mümkündür. Güvensiz toplumlar da bunları görmek imkânsızdır. Bakkal müşterisine, öğretmen öğrencisine, doktor hastasına, şoför yolcularına, yöneticiler toplumun tamamına güven vermelidir. Güven, gözyaşı gibidir, gözden düştükten sonra bir daha geri gelmez.
Mümin, Allah’a inanan, O’na güvenen ve herkese güven veren demektir. Mümin; sadakat, vefa, emanet, güven ve sorumluluk abidesidir. Emanet, Arapça EMN kökünden gelen “korku ve endişelerden güvende olmak, emin olmak” anlamına gelir. Peygamberlerin sıfatlarından birisi de “Emanet” tir. Peygamberlerin her yönü ile güvenilir olduklarını ve Allah’tan aldıkları emaneti sorumluluk bilinci ile yerine ulaştırdıklarını ifade eder. Esasen insanların güvenmediği kimsenin Peygamber olarak görevlendirilmesi zaten düşünülemez.
Ruh emanettir, can emanettir, ömür emanettir, bilgi emanettir, söz emanettir, vazife emanettir, yetki emanettir, mal, evlat her şey emanettir. Sadece kendi yakınlarımız değil, bütün insanlar, bütün canlılar bize emanettir. Ayak bastığımız toprak ve onun bize sunduğu her şey emanettir. Aklımız, kalbimiz, bedenimiz bize emanettir. Huzur ve muhabbet ocağı ailemiz ve çocuklarımız bizim için emanettir. Bayrağımız, ezanımız, vatanımız, mukaddesatımız bize emanettir.
“O müminler ki, emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler.” Müminun su. 23/8.
“Emaneti olmayanın imanı yoktur. Yani olgun mümin değildir.” Et-Terğib,IV.5.
“Münafığın alameti üçtür. Konuşunca yalan söyler, söz verince sözünden cayar, kendisine bir şey emanet edildiğinde ona hıyanet eder.” Buhari, İman,24; Müslim, İman,107-108.
Hz. Peygamber (sav) in nübüvvetten önceki sıfatı “el-Emin” idi. El Emin, inanılan, güvenilen ve mutemet kişi anlamına gelmektedir. Kendisine güven duyulan ve insanlara güven veren kişi.. Daha 25 yaşında iken bu sıfat ile tanınan genç Muhammed (sav), o dönemde meydana gelen bir takım olumsuzluklara rağmen üstün ahlakı, doğruluğu, dürüstlüğü ve güvenirliliği ile bütün toplumun güvenini kazanmıştır. Mekkeliler kimseye emanet edemedikleri değerli eşyalarını güven veren Muhammed ül-Emin’e teslim etmişlerdir.
Hz. Peygamber (sav) ümmetine iki şeyi emanet olarak bıraktığını bildirmektedir:
“Size iki şey emanet olarak bırakıyorum. Bunlara uyduğunuz müddetçe asla yolunuzu şaşırmayacaksınız. Bunlar Allah’ın Kitabı (K.Kerim) ve Resulünün sünnetidir.” Muvatta, Kader,3.
“Ey İman edenler! Allah’a ve Peygamberine hainlik etmeyiniz ki bile bile kendi emanetlerinize hıyanet etmiş olmayasınız.” Enfal su. 27.
Gerçekten Hz. Peygamber söz ve davranışlarıyla Risalet öncesi ve sonrası hayatında farklı bir hayat tarzı takip etmemiştir. Peygamber olmadan önce hayatındaki söz ve davranışları, Risalet’le birlikte getirdiği prensiplere asla tezat teşkil etmemiştir. Eşi Hz. Hatice onu şöyle teselli ediyordu:
“Sen, yakınlarına yardım eder, aileni korur, hayatını şerefinle kazanır, başkalarına doğru yolu gösterir, yetimleri korur, sözün en doğrusunu söyler, emanete riayet edersin..” İbn Hişam, Sire, 11/138.
Peygamber (sav) gerçek Müslüman ve Mümini tarif ederken, “Müslüman, elinden ve dilinden diğer insanların emin olduğu (güvende olduğu) kimsedir. Mümin ise, insanların malları ve canları hususnda kendisine güvendiği kimsedir” buyurmuştur. Buhari, İman,4; Müslim, İman,64; Ebu Davut, Cihat,2. Tirmizi, İman, 12. ( 2627).
Gerek fert, gerek toplum için güven meselesi çok önemlidir. Bu önem hayatın her alanında kendini hissettirir. Komşuluk, akrabalık, arkadaşlık, ticaret, yolculuk, ilim, aile… her yerde varlığı hissedilir. Mesela aile fertleri arasında karşılıklı güven yoksa, o ailede huzurdan bahsedilemez. Güven vermeyen kişi ile arkadaşlık olmaz. Güvenilir olmayan esnafla ticaret yapılmaz. Kişi güvenilir değilse, hem kendisi hem de içinde bulunduğu cemiyet için huzursuzluk kaynağı olur.
Mümin kul, inancının gereği olarak güven telkin etme konumundadır. Her Müslüman yaşadığı toplum içinde ne ölçüde güven ya da güvensizlik telkin ettiğini kontrol etmeli, düşünmelidir. Toplumda güven sarsılınca bütün ilişkiler özü itibarıyla bir anda yıkılır. Yere düşen cam vazo gibi param parça olur. Eşler arasında, çocuklarla ebeveynler arasında, işverenle çalışanlar arasında, amirlerle memurlar arasında, devlet ile millet arasında güven olmadığı zaman hiçbir iş iyi ve düzenli yürümez. Başarı ve iyi üretim olmaz. Yapabileceklerini yapamazlar, hayat adeta robotlaşır. Maddi ve manevi kazanç yolları kapanır gider.
Savaş ve zulümlerin tüm dünyayı kuşattığı, kan ve gözyaşının hâkim olduğu, en modern silahlarla şehirlerle birlikte çoluk çocuk, yaşlı ve kadınların acımazsızca katledildiği çağımızda; barış, huzur, güven ve adaletin tesisi için insanlık, Hz. Muhammed (sav) in getirdiği iman ve İslamiyet’in nuruna ve Kur’an’ın hakikatlerine her zamankinden daha çok muhtaçtır.
1- Müslüman olmak, güvenilir olmak demektir.
Bir sahabi Peygamber (sav) e sordu: “Ya Resulellah! İslam nedir? Açıklar mısınız?”
“İslam, kalbinin bütünüyle Allah’a yönelmesi, dilinden ve elinden zarar gelmeyeceği hususunda Müslümanların güvencede olmasıdır.” Müsned, 4/114.
2- En faziletli Müslüman güvenilir olandır.
Ebu Musa (ra) anlatıyor: “ Biz sahabeler Allah’ın Resulü (sav) e sorduk:
“Ey Allah’ın Resulü, en faziletli Müslüman kimdir?” Peygamber (sav) şöyle buyurdular:
“En faziletli Müslüman, müminlerin ırzları, malları ve canları hususunda sözleri, yazıları ve eylemlerinden zarar görmedikleri ve kendisine güven duydukları kişidir.” Buhari, İman,5; Müslim, İman,66. Nesai, İman, 11.
Sizin en kötüleriniz güven duyulmayanlarınızdır:
Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: “Peygamber(sav) Efendimiz, oturup sohbet etmekte olan bir sahabe topluluğu arasına katılarak şöyle buyurdu:
“En iyinizi en kötünüzden ayırarak size tanıtayım mı? Sahabeler sukut ettiler. Peygamberimiz sözlerini üç defa tekrarlayınca bir sahabe şöyle dedi:
“Evet, en iyimizi en kötümüzden ayırarak bize tanıt Ya Resulellah!” Peygamber (sav):
“En iyiniz yararı dokunan ve zarar gelmeyeceği hususunda kendisine güven duyulandır. En kötünüz ise faydası umulmayan ve zararından emin olunmayanınızdır.” Tirmizi, Fiten, 76. Müsned,5/171.
Cennetlikleri tanıyabilirsiniz:
Peygamber (sav) Efendimiz şöyle buyurdu:
“Sizler cennetliklerle cehennemlikleri hemen hemen tanıyabilirsiniz. Güven duyulan kişi cennete girer.”
Ebu Said El- Hudri (ra) rivayet ediyor. Peygamber (sav) Efendimiz şöyle buyurdu:
“Helal kılınmış nimetleri helal kılınmış yollardan kazanarak yiyen, Allah’ın ve Peygamberinin nimetlerine ve yasaklarına göre hayatını düzenleyerek yaşayan ve zarar gelmeyeceği hususunda insanlar tarafından kendisine güven duyulan kişi muhakkak Cennet’e girer.
“Ya Resulellah! Devrimiz insanları arasında bu vasıfları taşıyan pek çok insan vardır.”
Peygamber (sav) bu sözleri doğruladı ve gelecekle ilgili olarak şu açıklamayı yaptılar:
“Evet, devrimiz insanları arasında çoktur. Bu gibiler benden sonraki asırlar döneminde de bulunacaktır.” Tirmizi, Kıyame, 61.
Peygamberimizin (sav)in Kâbe Hakemliği:
Peygamber (sav) Efendimiz 35 yaşına geldiği zaman, Mekke’de yağan yağmurlardan dolayı tahrip olan Kâbe’nin tamirinde sıra Hacer ül-Esved taşının yerine konulmasında yaptığı hakemlik görevi ile Kureyş toplumunu büyük bir kavgadan ve tehlikeden kurtarmış ve O’nun bu hakemliği bütün Kureyş’i sevindirmiştir. Resulullah (sav) in hakemliğine Kureyş’in rıza göstermesi ve sevinmesi O’na olan güven ve itimadın sonucudur. İbn Hanbel, 11/ 425. Tecrid-i Sarih Ter. 6/ 31.
Yalan söylemeyen, güven veren bir Peygamber (sav):
“Ey Muhammed! Artık sana buyurulanı açıkça ortaya koy, müşriklere aldırış etme.” Hicr su.94. ayeti inzal buyurulmasından sonra Peygamber (sav) kavmini Safa tepesinde toplayıp onlara:
“Size şu dağın ardından düşman askerlerinin gelmekte olduğunu haber versem beni tasdik eder misiniz?” diye sorunca Kureyş liler:
“Elbette inanırız, biz senin yalan söylediğini hiç bilmiyoruz” diyerek tasdik etmişlerdir. Buhari, 3/171; Müslim, 1/131-135; İbn Sa’d,Tabakat, 1/199-200.
Onun geçmişini çok iyi bilenler Onun dürüstlüğünü itiraf etmekten kendilerini alamamışlardır. Müşriklerin ileri gelenlerinde olan Nadr b. Haris bile onun güvenilir bir kişi olduğunu şöyle dile getiriyor:
“Muhammed aramızda kendisinden memnun olduğumuz, doğru sözlü, emanete riayet eden birisi iken, bize Peygamberliğini bildirince O’na sihirbaz dediniz. Hayır! Vallahi O, sihirbaz değildir.” İbn Hişam, Sire, 1/320.
Emanete asla hıyanet etmeyen bir Peygamber (sav):
Hz. Peygamber (sav) güvenilir bir kimse olduğu için, bütün Mekkeliler en değerli eşyalarını, kıymetli mallarını O’na emanet ederlerdi. Zaten güvenirliliği yüzünden Ona “Muhammed’ül-Emin” ismini onlar vermişlerdi. Peygamber Efendimize Medine’ye hicret izni verilince, Hz. Ali (ra) ya:
“Ben Medine’ye gidiyorum. Sen bu gece benim yatağımda yat, şu hırkamı üstüne ört, Müşrikler beni yatıyor sansınlar, Onlara bir şey sezdirme, sabahleyin de şu emanetleri sahibine teslim et.” Kendisini öldürme planları kuran ve canına kastedenlerin dahi emanetlerine hıyanet etmemiş, hepsini sahiplerine ulaştırmıştır. Tecrid-i Sarıh, X, 83, 84; İbn-i Kesir, II, 302, 303; Hamdi Yazır, III, 2396; Ö.Nasuhi Bilmen, III, 1179.
Esirlere dahi güven veren bir Peygamber (sav):
“Eğer düşmanlar barışa yanaşırlarsa sen de ve Allah’a güvenip dayan.” Enfal su.61.
Peygamber (sav) Efendimiz her zaman bu ayete uygun hareket etmiş, Medine içinde ve gerek Medine dışında sulh yollarını deneyerek düşmanlarla anlaşmalar yapmıştır. Resulüllah (sav) döneminde, savaşların sonunda alınan esirler bile güven içinde olmuşlardır. O’nun talimatı ile esirlere iyi muamele edilmiş, yedirilmiş, içirilmiş, giydirilmiş ve her türlü ihtiyaçları karşılanmıştır. Hatta savaş anında ve savaş sonunda eman isteyenlere eman vererek herkesin güven içinde olabileceğini göstermiştir. İbn Hişam, Sire, 11.299-300.
Doğruluğu ve güvenirliliği bilinen bir Peygamber (sav):
Mekkeli Müşriklerin eza, cefa ve baskılarına dayanamayan Müslümanlar, Peygamber (sav) in izni ile Habeşistan’a hicret etmek zorunda kalmışlardı. Başlarında Cafer b. Ebi Talip vardı. Mekkeliler Müslümanları geri getirmek için Amr b. As’ı Habeşistan kralı Necaşi ye elçi olarak göndermişlerdi. Necaşi, Müslümanların temsilcisi Cafer b. Ebi Talib’in bilgisine başvurunca o şöyle savunma yaptı:
“Ey Melik! Bizler putlara tapan, ölü eti yiyen, her türlü kötülüğü yapan, akraba ile ilişkiyi kesen, komşularımıza karşı kötü davranıyorduk, zayıfları güçlüler tarafından ezilen bir topluluk idik. Biz böyle bir durumda iken Allah, içimizden ailesini, doğru sözlülüğünü, emanete riayet ettiğini ve güvenirliliğini bildiğimiz birini bize Peygamber olarak gönderdi. Bu Yüce Peygamber bizleri bir olan Allah’a ibadete davet ediyor ve bize: “Taştan putlara ve atalarınızın taptığı şeylere ibadetten uzak durunuz.” Bize doğru sözlü olmayı, emanete riayet etmeyi, sılayı rahimde bulunmayı, komşulara iyilik etmeyi, haram işlerden sakınmayı emretti. Bizleri fuhuştan ve zorbalıktan, yetim malı yemekten ve kadınlara ithamdan sakındırdı….” İbn Hişam, Sire,1/223.
Dürüst insanlar Peygamberlerle beraberdir:
“Dürüst ve güvenilir tüccar, ahirette Peygamberler, Sıddıklar ve şehitlerle beraberdir.” İbn Mace, Ticaret, 1.
“Dinine ve dünyasına ait hususlarda kendisine güvenilmesi kişi saadet olarak yeter.” Camius-Sağir, 6238.
Sahte para, sahte bal, sahte kaşar, sahte diploma, sahte hoca, sahte doktor, sahte belge, sahte senet, sahte tereyağı, sahte… derken, Ülkemizde güvenebileceğimiz hiçbir şey kalmadı neredeyse. Hiçbir şeyi gönül huzuruyla ve tereddüde düşmeden yapmak, satın almak mümkün değil. Gündelik hayatın giderek sahteleşmesi, Ülkemizde derin bir güven krizinin doğmasına yol açmış. Gözümüz arkada kalmadan “bu iş hakkıyla yapılacaktır” diyebileceğimiz şeylerin sayısı gittikçe azalıyor. İnsanlık toplumsal bir güven bunalımı yaşıyor. Şüphe, güvensizlik, tereddüt ve sahtelik, ulusal politikalardan pazarda yaptığımız alış verişe kadar hayatın her alanına sirayet etmiş durumdadır. Güvensizlik hali, bütün dünya toplumlarının altını oyuyor. Sanki insanlık bir bütün olarak güvenecek, sırtını dayayacak her şeyini kaybetmiş gibidir. Kime güveneceğimizi şaşırmış bir haldeyiz.
Bu güvensizlik halinin yol açtığı ana sorun şu: İnsanların hiçbir şeye güvenmemesi, güvenilecek hiçbir değerin kalmadığı inancını da beraberine getiriyor. Değerlerin araçlaşması, zamanımızda bir şeyin kendi başına değerli olduğu fikrini gittikçe zayıflatıyor. Sonuç olarak da din, ahlak, insan, adalet, emek, erdem gibi en temel değerler başka gayeler için kullanılan birer araç haline geliyor. Toplumsal güven duygumuz her gün biraz daha çözülüyor. Değerlerimiz yok edilmiş oluyor.
Güvenin olmadığı yerde, terör, anarşi ve her türlü hukuksuzluk baş gösterir. Bu durum toplumun topluca intiharı demektir. Bu durumdan kurtulmanın tek yolu, insanların birbirine güven emniyet ve barış telkin etmesiyle mümkündür.
Toplumda güvenin oluşması aileden başlar, sokakla devam eder, şehirlerarasında büyür ve ülke içinde asayiş, emniyet ve adalet olarak tecelli eder.
Güvenli insanın başlıca özellikleri şunlardır:
Emaneti koruyup sahibine teslim eder.
İyi niyetlidir.
Kendine verilen sırları saklar.
Yardım severdir.
Sevdiğini Allah (c.c) için sever.
Merhametlidir.
Allah (c.c) dan korkar.
Haksızlık yapmamaya itina gösterir.
Yalan söylemez, dürüsttür.
Borcuna sadıktır.