1. Bayburt Manşet
  2. Efsaneler
  3. Bursa Efsaneleri

Bursa Efsaneleri

Bursa da yaşamış ünlü kişiler ve yerlerle ilgili efsaneler anlatılmaktadır. Hemen her efsanenin birçok varyantına rastlamak mümkündür.

Bursa Efsaneleri
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bursa’da yaşamış ünlü kişiler ve yerlerle ilgili efsaneler anlatılmaktadır. Hemen her efsanenin birçok varyantına rastlamak mümkündür.

En çok Bursa ve Bursa’nın oluşumu ile ilgili anlatılan yaratılış Efsaneleri, Bursa’nın Fethi ile ilgili Efsaneler, Cennet Bursa Efsanesi, Kişi ve yer adına bağlı efsaneler; I. Murat Efsanesi, Emir Sultan Efsanesi, Somuncu Baba Efsanesi, Geyikli Baba Efsanesi (Baba Sultan), Musa Baba, Okçu Baba, Ali Dede, Sarıkız Efsanesi, Karagöz ve Hacivat Efsanesi, Üç Kuzular Efsanesi , Yerlerle ilgili; Dere Kızık, Bayındır Kızık Efsaneleri, Irgandı Köprüsü, Hamitler Köyü, İnkaya Çınarı, İznik Gölü, Kara Demirtaş Hamamı, Kara Mustafa Kaplıcası Efsanesi, Oylat Kaplıcalarının oluşması ile ilgili anlatılan Efsaneler, Şehre Küstü, Eskici Mehmed Dede Efsanesi, Hançer Ali Dede Efsanesi, Şengül Hamamı Efsanesi, Ulucami neden yirmi kubbeli?, Ulu camiinin ortasına neden şadırvan yapılmış? vb. efsaneler anlatılmaktadır.

Cennet Bursa Efsanesi

Vaktiyle her Süleyman’dan içeri bir Hazreti Süleyman varmış. Alnında Peygamberlik nuru yanar, başında Hükümdarlık tacı yanarmış. Allah ona “Mührü Süleyman” derler tılsımlı bir mühür ihsan etmiş, bu sayede dağa taşa hükmeder olmuş, oturduğu taht ne altın ne fildişi, ya cin ya peri işi tahtırevanmış. Böylece dünyanın dört bir yanını dolaşarak ağlayanla ağlar gülenle gülermiş. Günlerden bir gün tahtına kurulmuş sağ vezirini sağ tarafına sol vezirini sol tarafına alarak havalanır, gökler dağlar eğim eğim eğilir, yollar erim erim erir, göz açıp kapayıncaya kadar varırlar dağların dağı Uludağ’ın tepeciğine. Bir bakar ki ne baksın bu dağın bir kanadı ses, bir kanadı renk, bir kanadı su, bir kanadı ışık, Hazreti Süleyman “Yaratan neler yaratıyor” der parmağı ağzında kalır. Sağına döner sağ vezirine “A vezirim sen çok gezdin, çok gördün bakınca bu yerleri nasıl görüyorsun” diye sorar, “Ey benim Sultanım Efendim Allah her güzelliği buraya vermiş ama bunları görüp duyacak derleyip koklayacak biri olmadıktan sonra neye yarar, deyince Hazreti Süleyman bu söze mührünü basar. Sol vezirine dönüp “A benim vezirim, sen çok gördün çok yaşadın. Dünyada bu güzellikten üstün bir güzellik var mı?” Sol vezirde “Var Sultanım var. Öyle dal dal ötüşen kuşların sesi güzeldir ama gönül yaylasını saran insan sesi daha güzeldir.” Su pırıl pırıl gökyüzü güzeldir ama hiçbiri ayın ondördü Sultan gibi ay ile bahsedip gün ile doğamaz” deyip kesince Hazreti Süleyman bu söze de mührünü basar. Son sözü kendi alıp “Ey benim vezirlerim bu yerlerin bir insan eksiği var dediğiniz gibi bu güzellikleri görüp duyacak biri olsaydı böyle kaybolup gitmezdi. Bu bir; üstelik bunlara her güzellikten üstün insan güzelliği katılırdı, bu iki; şimdi sizde benim bu sözüme bir mim koyarsınız, şu yaylaları yurt edinelim, saray yaptıralım, köşkü beraber içinde bahçesi suyu beraber…. Bu saraya güzeller güzeli Belkıs’ın tahtını kuralım, bu bahçeye de dilediği gülü bülbülü konduralım. Vezirler mim koymaya kalmadan taş dile gelip “Belkıs, Belkıs” diye inim inim inler Hazreti Süleyman o saatten tezi yok perilerini başına toplayarak konuşacakken perilerden biri niyetini anlayarak dilsiz anlatır. Onlara “Ya Süleyman, Can kavmi” derler bir kavim buralara bir şehir kurmuş ama “Cin” kavmi dedikleri kavim de bu şehre göz koymuştur. Bin yıl dövüştüler, sonu ne onlara kaldı ne bunlara. Tufan gelip sular altında bıraktı şehri. İşte bu dağın eteğinde gördüğün göller, göl değil, tufanda göllenip kalmış sudur; O Şehirde sözüm ona bu göllerden birinin altında yatıp duruyor, deyince Hazreti Süleyman mührü Süleyman’ı basar. Vezirlerde birer mim koyar söze. Bunun üzerine su perileri sulara dalar, suları boşaltıp can şehrini çıkartırlar. Dağ perileri de dağlara tırmanır getirecekleri kadar mermer taş, mermer direk, bir saray kurarlar, köşkü beraber, bahçesi suyu ile periler uğraşırken Hazreti Süleyman kuşun kanadında dört bir yana haber gönderip cümle ela gözlülere “Buyur” eder. Nerde var, nerde yok ela gözlülerde gelir bu şehre yerleşir. Belkıs Sultan’da varıp sarayına tahtına kurulur. Şehirde şehir olur. Sağ vezir sağ gözüyle görür. “Cennet Burası” der. Meğer sol Vezirin kulağı biraz ağırmış. Cennet Bursa anlamasın mı? O gün bugün bu şehrin adı “Bursa” kalır.

I. Murat Efsanesi

I. Murat Hüdavendigar cami inşaatı yapılırken işçi olarak çalışmış. O tarihlerde de Sırp kralı elçisini Bursa’ya göndermiş. Elçi Padişahın huzuruna alınmasını rica eder. “Şu karşıda çalışan işçi, bizim padişahımızdır” derlerse de inanmaz. Elçi “benimle alay etmeyin, elçiye zeval olmaz” der, ama sonunda inşaat da çalışan işçinin I. Murat olduğuna inanır. Bu arada Padişaha kendisini görmek isteyen bir elçi olduğunun söylerler. Elleri harçlı olarak doğrulan I. Murat elçiye hoş geldin dedikten sonra ne istediğini sorar. Elçi de, Sırp kralı tarafından gönderildiğini ve kralın savaş istediğini söyler. Padişah sinirlenerek; Bana bakın, ben burada Allah’ın evini yaptırıyorum, bu inşaat bitmeden beni harbe mecbur kılmayın, aksi halde kralının iki gözünü çıkartırım, der ve iki parmağını havada sallar. Ülkesine dönen elçi kralına bu haberi vermek için kralın yanına girince, iki gözünün de çıkartıldığını ve yüzünde harç izleri olduğunu görür.

Emir Sultan Efsanesi

Yıldırım Beyazıd savaşa gider. Emir Sultan, Yıldırım Beyazıd’ın damadı olduğu için Bursa’dan ayrılmaz. Bu duruma Yıldırım Beyazıt’ın karısı ve Emir Sultan’ın kızı çok içerlenir. Emir Sultan’a “Sana yakışıyor mu? Babam harp meydanında savaşıyor, sen buradasın.” Emir Sultan da “Hanım bizim harbe gidecek zamanımız henüz gelmedi. Allah kısmet eder, izin verirse, o zamanda gelecek.” der. Birkaç gün sonra çadırında otururken çadırın bir ucunu kaldıran Emir Sultan karısına savaş meydanını gösterir. Bakarlar ki Yıldırım Beyazıd ayağından yaralanmış. Ordusu da yenilmek üzere, Emir Sultan karısına “şimdi Allah’ın izniyle babana yardıma gidiyorum” diyerek hanımının başörtüsünü alır ve ortadan kaybolur. Bu sırada savaş meydanın da beyaz bir atlı belirir. Beyaz atlı savaşçı önüne çıkan düşmanı perişan eder. Kaybedilmek üzere olan savaş zaferle sonuçlanır. Evden çıkarken karısının başından aldığı başörtüsünü de Yıldırım Beyazıd’ın ayağına sarar ve ortadan kaybolur. Zafer dönüşü Bursa’ya gelen Yıldırım Beyazıd, ilk iş olarak damadı Emir Sultanı huzuruna çağırır. Hiddetle “Ben senin gibi karısının koynundan çıkmayan zavallı bir damat istemiyorum, Benim damadım halk meydanında düşmanı perişan eden beyaz atlı gibi bir yiğit olmalıydı.” der. Emir Sultan “Affedersiniz Sultanım” diyerek beyaz atlının kendisi olduğunu açıklamaz. Orada bulunan Hundi Hatun, babasının bacağına sarılı olan örtüyü hemen tanır. “Hayır baba” der. Bacağınızdaki çevreye bir bakar mısınız, o benim çevrem” der. Padişah bacağındaki çevrenin kızına ait olduğunu görünce kendisine yardım edenin Emir Sultan olduğunu anlar. Hemen yerinden fırlayarak Emir Sultanın elini öpmeye çalışır. Emir Sultan “Siz benim büyüğümsünüz, ben sizin elinizi öpeyim” der. Ve zaferlerin daim olmasını diler.

Çekirge Sultan

Bursa’nın önde gelen semtlerinden olan çekirge semti eskiden olduğu gibi günümüzde de hamam ve termal otelleri ile tanınmaktadır.

“Çekirge Sultan” fakir bir adamdır. Sultan unvanı sonradan kendisine verilmiştir. Sabahtan akşama kadar hamam kapısının önünde bekler, sadaka dilenirdi. Günün birinde hamamda kadınlardan biri küpelerin kaybeder. Bütün hamam telaşla kadının küpelerini arar. Çekirge, kadına “Yıkandığın kurnanın yanında ufak bir delik var, dökülen saçlarına sarılı olarak küpelerin orada durmaktadır” der. Hamamdaki bütün kadınlar büyük bir heyecanla koşarlar, Çekirge Sultanın dediği yerde küpeleri bulurlar.

Bu olaydan sonra herkes ona gelecekle ilgili sorular sorarlar. Zamanla ünü o kadar yayılır ki Sultan Murad’ın kulağına gider. Padişahın huzuruna getirilir. Sorulan iki soruya mükemmelen yanıt verir. Sultan Murad kendisine doğru kapalı elini uzatır ve “Söyle bakalım elimde ne var”. Böyle bir soru beklemeyen adam bir süre düşünür ve “Bir atlarsın çekirge iki atlarsın çekirge” henüz sözünü bitirmeden padişah elini açar, elinden bir çekirge atlar. Bu olaydan sonra kendisine Çekirge Sultan lakabı verilir. Aynı zamanda Padişahın baş Müneccimi tayin edilir.

Halk Hikayeleri

Hikâyeler, kahramanlık, sevgi ve saygı konularını işleyen halk edebiyatı ürünleridir. Bursa’da sözlü gelenekte yaşayan sayısız hikâye anlatılmaktadır. Bu hikâyelerin bazıları ders çıkartma amacı ile anlatılırken, bazıları ise bir çınarın, bir kaplıcanın, tarihsel veya halk arasında evliya olarak tanınmış bir kişinin hikâyesidir. Bu hikâyelerden Şengül Hamamı Hikâyesi, Tarhana Çorbası Hikâyesi, Çekirge Sultan Kaplıcası, Armutlu Kaplıcası, Alacahırka Camii ile ilgili anlatılan hikâyeler, Tezveren Sultan Hikâyesi, Emir Sultan ile İlgili anlatılan hikâyeler ve kerametler, I. Murad’ın duası, Nilüfer Çayı ile ilgili anlatılan hikâyeler, Dua Çınarı, Elmas Bahçeler, Ertuğrul Gazi vb. gibi hikâyeler anlatılmaktadır.

Karamustafa Kaplıcası Hikayesi

Günümüzde kullanılan kaplıcalardan olan Karamustafa Kaplıcası’nda “Kara Mustafa Sultan” adındaki aksakallı, evliya kişilikli bir adam yaşarmış. Son derece iyi bir insan olan bu kişiden hiç kimseye kötülük gelmez, hatta ondan bir ricası olan insanlara da yardım etmeye çalışırmış. Kaplıcada adak adayanlar ve dileği gerçekleşenler daha sonra hamamı kapatır. kendi komşu akraba ve tanıdıklarını hamama götürürmüş.

Kavaklı Çınar Hikayesi

6 Nisan 1326 yılında Bursa’nın Fethinden sonra devletin ileri gelenleri Orhan Gaziyi ziyaret ederek başarısından dolayı kendisini tebrik ederler. Kendisini kutlayanlar arasında Baba Sultan (Geyikli Baba)’nın olmayışını fark eden Orhan Gazi çok üzülür. Orhan Gazi’nin üzüldüğünün haberini alan Baba Sultan zaferi kutlamak için sırtına bir kavak fidanı ile Osmanlı ordularının şehre girdikleri yere fidanı diker.

Günümüzde Bursa Hisar içinde Kavaklı caddesi üzerinde Kavaklı camisinin önünde bulunan çınar ağacı Baba Sultan’ın diktiği ağaç olarak bilinmektedir.

Yorumlar kapalı.