Vatan sevgisi herşeyden önce onu tanımak ve bilmekle başlar. Güzelliklerini, milli ve tarihi varlıklarını, anıtlaşan bütün eserleriyle vatanı tanımaya yönelmiş her hareket paha biçilemez hazineleri aramaya ve bulmaya benzer.
Tarihimizi oluşturan olayların büyük kısmı Anadolu toprakları üzerinde geçmiş olduğu için bu olayların tarih sayfalarında kalan izleri coğrafya ile atalarımızın bizlere miras olarak bıraktıkları eserler, ananeler daha çok belirginleşmekte ve daha önemlisi milli bir değer kazanmaktadırlar.
O nedenle zaman geçtikçe tabi ve tarihi değerlerini arttıran bütün eski eserlerin bizlere birer emanet olarak bırakılmış olduklarının bilinci içinde olmaları, korumakta ve bizlerden sonra gelecek olan kuşaklara teslim etmekte kendimizi görevli saymalıyız. Aksi halde tarih bizi affetmez ve gelecek nesiller köklerinden kopmuş olurlar. Bayburt’ta üzerinde yaşamış ve tarihe karışmış birçok uygarlıkların beşiğidir.
Başlı başına bir kültür ve folklör külleyisi olan eski Bayburt ve Bayburtlu çok hızlı bir şekilde çağa ve modern diye vasıflandırılan yaşantısına açılmaktadır. Yeni nesiller öz Bayburt’un öz kültürünün temsilcileri ile batının yeni değerler ve unsurlar menzumesi içerisinde yolunu çizmeye çalışmaktadır.
Bu noktada demek istediğim şudur ki; Çağın teknolojisinin gerisinde kalmamalıyız. Öküz arabasının yerine traktör, gaz lambasının yerine elektrik çok güzel ancak kültür potamızda öylesine eritip, yoğurup, yeniden şekillendirip binlerce yıllık manayı bozmadan eski fakat güzel olan ve sadece bize yakışan öz dünyamız ve kültür değerlerimiz yıkılmasın, yara almasın diyor ve asıl meselemize geçmek istiyorum.
Türk kültür tarihinde yollar ve ulaştırma sistemleri büyük devletler tarafından kurulur ve korunurdu. Eğer bölgede büyük bir devlet yok ise orada büyük yolların varlığıda elbette söz konusu olamazdı. Gerçi İPEK VOLU gibi milletler arası yollar vardı. Fakat bu gibi ticaret yollarının emniyet ile işletmesi de yine büyük Devletler tarafından sağlanırdı. Yollar ise devletin kan damarları gibiydi. Onun için bu yollar üzerinde Türklerin tecrübeside çok fazlaydı. İpek Yolu’da Türk yurtlarının içinden geçiyordu. İşletmeside Türklere aitti. Konak yerlerine yakın ve şehirlerde oturan Türkler ise kervanlar ve kervancılık hayatı ile yakından ilgiliydi.
Bayburt da İpek Yolu üzerinde olması nedeni ile bu atmosfer içerisinde yer almaktaydı. Başlangıçta büyük hayvan kitlelerine sahip olan Türkler, yayla ve kışlaklarda (Ağıl) hayvanlarımı beslerlerdi. Her cins hayvanın çobanı ayrı ayrı idi. Sarvan (Deve Çobanı), ılkıcı (At Çobanı). Çoban (Koyun Çobanı) olmak üzere çeşitli türleri vardı. Bayburt’ta Sarvan ve ılkıcı çoban pek olmamasına rağmen deve hanları (Zahit Mahallesi), deve taşları (Tuzcuzade Mahallesi) develerin toplanma yerleri olarak hala mahalli isim olarak söylenmektedir. Buralarda da deve çobanları (Sarvan) tarafından deve güreşleri ve deve oyunları oynatılmaktaydı.
İpek Yolu üzerinde bulunan Bayburt’tan geçen kervan sahipleri deve taşlarında kurulan deve pazarında deve alışverişi yaparlardı. Develerin hünerlerini burada görme imkanı bulurlardı. Deve oyunlarının esası bu mahalde görülmekle beraber kentin mevcut fiziki, sosyo-ekonomik ve kültürel yapısıda zamanla değişime uğradığından bu kültür mirasıda ortadan kalkmış oldu. Yalnız onu temsil eden şahsiyetler ortaya çıkmaya başladı, ölümüne kadar Bayburt’ta deve oyununu temsil en güzel temsil eden şahsiyet ise rahmetli Fehim Sayıner’di. Kendisini deve çobanı (Sarvan) yerine koyarak oynadığı oyun ve yaptığı figürler hala Bayburtlunun anılarından silinmemiş, zamanı geldiğinde rahmetle anılmaktadır. Bayburtluların gönlünde bir kültür abidesi gibi yaşamaktadır. Günümüzde dünya bir kültür savaşı yaşamaktadır. Bu çoğrafyada adı geçen, kültürümüze hizmet edenlenleri yaşatmalıyız ve yaşamalılarda.
Bayburtlu içerde olsun dışarda olsun kendi öz mana değerlerine sahip çıkma ve yaşatma gayretindedir. Bu husus son derece memnuniyet vericidir.
Bayburt’ta şenlikli günlerin en seçkin ismi Fehim Sayıner, belirgin gösterilerinde yanık sesiyle Bayburt yöresinde dilden dile dolaşan manileri, türküleri, ayrılık ve özlem ağıtları ile çok ilgi çekerdi.
Fehim Sayıner’in doğuştan musiki yeteneğine sahip olması, Bayburt türkülerini içli ve derin sesiyle söyleyerek çekilen acıları, feryatları asırlardan beri yaşanan hayatın tüm yollarını anlatan türkü sözleri her zaman Bayburtluları etkilemiştir. Bayburtluların ortak yazgılarını ses, söz ve yaptığı oyun hareketleri ile dile getirmiş, yüreği Bayburt sevgisi ile dolu bir şahsiyetti, yeri doldurulamayacak bir sanatkardı.
Ölümünden sonra bu kültürü Bayburt’ta en iyi yaşatan Mustafa Yazıcıoğlu olmuştur. Fehim Sayıner’in yeri doldurulmuş olmasada bu kültürü yaşatmaya gayret gösteren değerli bir Bayburt evladıdır. Fehim Sayıner’e Allah’tan rahmet dilerken. Mustafa Yazıcıoğlu’na da yaptığı hizmetlerden dolayı teşekkür ediyorum.
Değerli hemşehrimiz Mustafa Yazıcıoğlu, merhum Fehim Emmi’den devraldığı bayrağı başarı ile taşımaya devam ederken, Bayburtluların özel günlerinde sahnelediği deve oyunu ile bu kültür mirasının yeni nesiller tarafından tanınıp sevilmesine de vesile oluyor.
Saygılarımla.